Diplomasi politik doğruculuğun en sistematik ve kurumsallaşmış halidir. Az önce içinizden kafasını kırmayı geçirdiğiniz muhatabınızın elini kapı açıldığında sıkmak zorundasınız. Küfretmek istediğiniz meslektaşınıza sayın diye hitap etmelisiniz.
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayalon’un
Türkiye Büyükelçisi’ne yaptığı, diplomasiden politik doğruculuk çıktıktan sonra geriye kalan şeydir.
Halbuki Ayalon’un kariyerine baktığınızda onun tüm hayatını bu politik doğruculuk içinde geçirmiş bir “monşer” olduğunu görüyorsunuz. İyi bir eğitim alan Ayalon, Ariel Şaron’un Baş
bakanlığı sırasında dış politikadaki başdanışmanıydı. 2001-2002 arasında bir İsrailli diplomatın gelebileceği en üst düzey göreve gelmiş, ülkesinin Washington’daki büyükelçiliğine atanmış. Bir savaşkan da değil Ayalon. Mesela İsrail’in
Gazze’den çekilmesinin en güçlü savunucularından biri olmuş. Bu konuda Şaron-
Bush arasındaki görüşmelerde ve yol haritasının hazırlanmasında etkin rol oynamış.
İşte böyle bir “monşer” 2008 yılının ağustos ayında ülkenin en aşırı ve lümpen partisi Yisrael Beiteinu yani “Evimiz İsrail”e katılıyor. Ve 2009 seçimlerinde İsrail’i kuran İşçi Partisi’nin önünde üçüncü parti olarak partisiyle birlikte Meclis’e giriyor. Koalisyonun
küçük ortağı olarak da lideri
Lieberman Dışişleri’ndeki iki numaralı koltuğa oturuyor.
Evimiz İsrail, İsrail nüfusunun altıda birini oluşturan göçmen Rus
Yahudilerinin partisi olarak biliniyor. Lideri Lieberman da
Moldova doğumlu bir Rus Yahudisi. Ayolon’un Rus kökenleri var mı bilmiyorum ama o 1955
Tel Aviv doğumlu. Yani bir Sabras. Sabras dünyanın her yerinden Yahudilere açık kapı politikası izleyen İsrail’de İsrail doğumlulara yani bir tür yeni vatanın “yerlilerine” verilen ad.
Göçmenlerle Sabraslar arasında bir çekişme olduğunu ise söylemeye bile gerek yok.
Peki, böylesine bir monşerin ne işi var, İsrail’de yaşayan Arapların Batı Şeria’ya sürülmesini savunan, tepkiler yükselince de “o zaman devlete bağlılık yemini etsinler, etmeyenler gitsin” diye programına koyan böyle bir partide?
Evimiz İsrail’in parti programının hemen başında Revizyonist Siyonizm’e atıf var. Yine bir Rus Yahudisi olan Jabotinski’nin teorize ettiği Yahudiler için bir Yahudi devleti tezini savunuyorlar. Tabii o Yahudi devletinin adresi de
Uganda değil,
Filistin. Daha solcu ve hümanist olan ana akım Siyonizm’in aksine Revizyonistler Filistinlileri kutsal topraklardan kaçırıp Yahudileri oraya yerleştirmeyi savunuyorlar. Bunun için silahlanıp, teröre de başvurdular zaten. Hareketin kitle partisi şimdi
koalisyon ortaklığı yaptıkları Likud. Zaten Lieberman’da 1999’dan önce bir Likudlu.
Ama sağcı değil, İsrailli
siyaset bilimcilere göre partiyi en iyi anlatan sıfat pragmatik. Cem Uzan’ın partisi ya da Mustafa Sarıgül’ün kuracağı parti gibi bir tepki ve iş bitirme partisi bu. Mesela seçimlerden önce İsrail’in Gazze’den çekilmesini savunarak sağ ve solun Filistinlilere ne yapılacağı üzerinden farklılaştığı İsrail’de merkeze doğru da adım atan bir parti bu.
Yani Lieberman’ın partisi Avrupa’da yükselişe geçen pragmatist, radikal çözümleri olan, “Bu adam çözer bu işi” denen, açık sözlü yeni nesil faşizan partilerden biri. O partilerin ötekisi Avrupa’daki göçmenlerken, Evimiz İsrail’inki İsrail’de yaşayan Araplar. Nefretlerinin nedeni önce din, ırk değil,
ekonomik. Rus Yahudilerinin gettolarından Yukarı Nazareth ile hemen yanı başındaki İsrailli Arapların başkenti Nazareth arasındaki sınıfsal gerilimden besleniyor bu radikal siyaset.
Zannedildiğinin aksine radikal dinci bir parti değil Evimiz İsrail. Tam tersine pek çoğu Sovyet tecrübesi olmuş kurucularının kültürel kodları gereği laik bir parti. Yine bu Sovyet tecrübesi nedeniyle Türkiye’deki Komünizm ile Mücadele Dernekleri kıvamında bir anti-sol parti. (Lieberman’ın babası da Sovyet döneminde on yıl Sibirya’da sürgünde yaşamış.)
Sadece Gazze saldırısından birkaç ay önce İsrail’de hava sertleşirken Evimiz İsrail’e katılan Ayalon gibi bir monşeri cezbetmiyor bu açık sözlü siyaset. Evimiz İsrail bir
gençlik partisi de. Ülkedeki lise ve üniversitelerde diğer partilerin önünde açık ara birinci parti durumunda. Seçimlerin ardından yaşları 15-16 olan gençler ellerinde “Defolun Araplar” yazan pankartlarla doldurmuş parti merkezini.
Yani Ayalon’un kabalığı, partisinin politik doğruculuktan azade çizgisinin diplomasideki bir yansıması sadece.
Ayalon’dan devletimiz özür beklerken, biz siyaset düşünenler biraz da elinde nükleer silahlar olan bir ülkenin Dışişleri Bakanlığı’nı ele geçirmiş bu yeni nesil siyaset anlayışına doğru bakmalıyız. Hollanda’da, İsviçre’de, Avusturya’da yükselen, İsrail’i monşerlerinden gençlerine kadar kuşatmaya başlayan bu cazibeli, hip hop kıvamındaki, radikal açık sözlü neo-faşizme.
Kürtler, Ermeniler, başörtülüler karşısında faşizan, cazibeli bir açık sözlülükle alttan alta yükselen dip dalgasının seslerini Türkiye’yi biraz daha yakından dinleyenler duyuyordur.