Bir yanda,
Habur’dan
zafer işaretleriyle otobüsün üstünde giriş yapan gerilla kıyafetli
PKK’lıların fotoğrafı...
Diğer yanda,
halkın oyuyla seçilmiş belediye başkanlarının da bulunduğu ‘KÇK operasyonu’nda tutuklanmış DTP’lilerin bileklerine
kelepçe vurulmuş, bir toplama kampı sakinleri gibi yan yana dizilmiş o hazin fotoğrafl...
Soruluyor:
Başbakan Erdoğan, ilk fotoğrafın karşısına ikinci fotoğrafı özellikle mi koydu? Böylece ‘devletin gücü‘nü gösterirken, aynı zamanda bazı çevrelere, “Herkes haddini bilsin!” mesajını mı gönderdi?
Kimine göre böyle.
Kimine göre değil.
Devletin içinden diyorlar ki:
“Demokratik
açılım öncesi, yani geçen yaz başı planlanmış ve başlatılmış olan KÇK operasyonu, Temmuz ayında açılım için resmen düğmeye basılınca ertelenmişti.
Anayasa Mahkemesi’nden DTP’nin kapatılma kararı çıkınca, yarım kalmış olan KÇK operasyonunun devamı getirildi.”
Bu da olabilir.
Ama ne olursa olsun, daha önce bu köşede yazdığım gibi, yanlış oldu KÇK operasyonu, kelepçeli fotoğraf...
Yanlış olan sadece bu değildi.
Habur’dan zafer işaretleriyle yapılan tantanalı giriş de hataydı. PKK’nın kanlı Reşadiye saldırısı bir başka büyük yanlış ya da ‘provokasyon’du elbette...
Bu yanlışlar, demokratik açılım sürecine ciddi darbeler indirdi. Kafalarda uyandırdığı kuşku ve soru işaretleriyle, açılıma baştan beri karşı olan muhalefet çevrelerinin değirmenine su taşıdı. Barış düşmanlarının eli güçlendi.
Bunun üzerine hükümet frene bastı.
Oysa, Habur gösterisine kadar durum farklıydı. Başbakan Erdoğan yakaladığı ‘barış dili‘yle yalnız Doğu’da değil Batı’da da kitleleri olumlu etkilemeye başlamıştı.Erdoğan, önüne gelen
seçim araştırmalarında partisinin bir yükseliş eğrisi çizdiğini, açılıma desteğin güçlendiğini görüyordu.
Habur öncesi, açılımın gördüğü
destek yüzde 50’lilerdeydi. Karşı çıkanlar yüzde 30, fikir belirtmeyenler yüzde 20 gibiydi.
Habur sonrası bu değişti.
Olumsuzluk ağır basmaya başladı. Fikir belirtmeyenler yüzde 5’e düşerken, açılım karşıtlarının oranı yüzde 45’e çıktı.
Ayrıca seçim araştırmalarında, AKP’nin
oy oranı Ege’den, İç Anadolu’dan başlayarak yer yer düştü. Bu düşüşte, Habur gibi PKK’nın Reşadiye saldırısı da olumsuz rol oynadı.
Bu durum, anlaşılan o ki, Erdoğan ve kurmaylarının kafasını karıştırdı. Yeni bir durum muhakemesi yapmaya koyuldular açılım konusunda...
Belki bu yüzden frene bastılar. Belki milliyetçi refleksleri bu nedenle harekete geçti. Belki de kelepçeli fotoğraf böyle gerçekleşti.
Hepsi olabilir.
Çünkü siyasetçinin oy kaygısı anlaşılabilir bir kaygıdır. Siyasetin doğasında vardır, hatta onun ayrılmaz bir parçasıdır bu kaygı...
Ama durup düşünmek de lazım.
Demokratik açılım, barışı amaçlayan bir süreçtir. Barış fikrinin kitleler nezdinde kararlı bir şekilde savunulması oy kaybettirmez, kazandırır. Barış hedefi savsaklanırsa, asıl o zaman oy kaybedilir.
“İnadına açılım, inadına barış!” diye meydanlara çıkılırsa, halk kitlelerine kararlılıkla barış anlatılırsa, hem Türkiye’nin hem de bunu savunan partinin önü açılır.
Tayyip Erdoğan’ın bir noktayı iyi görmesi gerekiyor:
Artık ok yaydan fırladı!
Ya da cin şişeden çıktı!
Bundan sonraki yalpalamaların barışa da, Ak Parti’ye de hayrı dokunmaz.
Bu durumda hükümet ne yapmalı?
PKK ne yapmalı?
Yarına...