11 Ocak 2009 günü
Başbakan Erdoğan
Muharrem İftarı’nda oruç açtı. O yemeğin girişinde
Kerbela şehitleri için okunan Mersiye’yi başlangıç noktası olarak alırsak hükümet bir yıldır
Alevilere açılmaya çalışıyor. Daha doğrusu 3
Kasım 2002’den beri tuttuğu Alevi orucunu bozmaya çalışıyor.
Aslında Alevi
açılımı
Kürt açılımından birkaç ay kadar eski. Ama Kürt açılımı daha hızlı çıktı. Konuşmalar çabuk bitti. Somut adımlar bile atılmaya başlandı. Hatta şimdilerde Kürt açılımı bu hızlı gidiş nedeniyle eleştiriliyor. Alevi açılımı ise haklı olarak yavaş gittiği nedeniyle.
Ama bu eleştiriyi yapanlar,
Kürt sorunu derken en fazla 200 yıllık bir sorunu, Alevilerle ilgili ise en az 1400 yıllık bir sorunu konuştuğumuzu unutuyorlar. Evet, Kürt sorununda ortada
silah, kan, taze acılar var. Ama en uzağı 30 yıl önce olmuş bu taze acılardan hiç biri 1400 yıl kadar önce olmuş Kerbela kadar toplumu ortasından
bıçak gibi kesmedi. Türkler ile
Kürtler arasındaki kırılma Alevi ve
Sünniler arasındaki kadar sert ve derin değil.
Bu yüzden Erdoğan’ın
iftar yemeğine katılan Aleviler bazı Alevi gruplar tarafından düşkün (bir çeşit aforoz) ilan edildi, açılım “Yezidin yeni bir oyunu”na, iftar “Hızır Paşa’nın sofrası”na benzetilerek tarihin yüklerinin bugün aramızda olduğu hatırlatıldı.
İşte sırtında bu 1400 yıllık yükle ağır aksak ilerleyen Alevi açılımının altıyı bulan çalıştaylarında
final oturumu bu ay sonunda yapılıyor.
Çalıştayları en baştan bu tarihin yükünden kurtaran ve bugüne getiren, koordinatörlük görevinin demokrat fikirleriyle bilinen itibarlı bir akademisyen olan Necdet Subaşı’ya verilmesiydi şüphesiz.
Alevi dedelerinden Sünni ilahiyatçılara kadar herkesi dinleyen ve herkesin birbirini dinlemesine yardımcı olan Subaşı çalıştaylar sonunda bir
rapor yazacak.
Açılımda gelinen son durumu konuştuğum Subaşı, çalıştayların esas sonucunun “ devletin Alevi bilgisinin değiştirilmesi” olduğunu söylerken çok haklı.
Devletin Alevi bilgisinin ne olduğunu en veciz bir biçimde MGK’nın Genel Sekreteri sıfatıyla
Tuncer Kılınç yurtdışında bir toplantıda doğrudan Alevilerin yüzüne söylemişti: Cemevleri önceden yoktu. Mezhep de yanlıştır,
Alevilik de. Alevilik İslam’ın değişik bir yorumudur.
Devletin Alevi dosyasını güncelleyen hükümet şubat ayından itibaren Alevi meselesi ile ilgili adımlar atmaya başlayabilir. Bu adımlardan ilki, Alevilerin oturduğu semtlere sırf kötülük olsun diye verilen
Yavuz Sultan Selim, Hızır Paşa gibi adların değiştirilmesi olacak.
Yakın bir zamanda yapılamayacak olan ise, bazı Alevi grupların ön şart saydıkları Diyanet’in kaldırılması.
Tarih boyunca Sünnilerin devletin organize etmediği özerk bir dinî hayat tecrübesi olmamış. Diyanet kaldırılsın diyenlerin kaçırdığı nokta burası.
Dün bir gazeteye yansıyan Erdoğan’ın
cemevlerini
ibadethane olarak tanımaya, din
derslerini seçmeli ders yapmaya karar verdiği gibi doğrulanmayan haberler ise belki de sonu böyle bitecek açılımdan beklentileri boşa çıkarmak için üretiliyor olabilir.
Açılımın düşmanı çok çünkü. En başta ise “1400 yıllık öfkeyle” hareket eden fazlasıyla politik, radikal Alevi örgütler ile hâlâ “Aleviler bir gün nasıl olsa Sünnileşir, bunu bu kadar legalleştirip İslam’ı bozmayalım” diyen Sünni ilahiyatçılar geliyor.
Bu ilahiyatçılardan (Başbakan üzerinde etkili) birinin zaman zaman Başbakan’ı arayıp Alevi açılımı konusundaki tedirginliklerini aktardığı söyleniyor.
O yüzden de esas
gürültü, çalıştaylardaki tüm konuşmaların dökümleri noktasına virgülüne dokunulmadan yayımlandığında kopacak.
Diyanet yetkilileri ve ilahiyatçılarla yapılan toplantıların birinde koordinatör Necdet Subaşı “
Kocatepe Camii’nde bir cuma toplanan paralar ne olur bir kez Dikmen’deki
cemevi inşaatına
bağışlansa” diye bir
öneri getirmiş. Bu öneriyi Diyanet’in Din İşleri Kurulu’ndan gelen yetkililer de çok tutmuş. Biri hariç ilahiyatçılar da... Yalnız kalan o ilahiyatçı bu teklifin zabıtlardan bile çıkarılmasını istemiş.
Öneri harika. Önümüz de cuma. Bütün açılımları devletten beklememek lazım. Bu cuma günü Kocatepe Camii’nde imam müminleri çıkarken bu kez inşaatı süren bir cemevi için bağış yapmaya çağırsa ne olur?