Gurbette ölüm


Bazen ölüm gelip gurbette yakalar. Ansızın, beklenmedik bir şekilde. Öteki âleme hazırsanız hiçbir önemi yok Azrail'in sizi nerede bulacağının. Yavaşça, gönül rahatı içinde verirsiniz can denen emaneti. Belki bir telefon açar, "Doktorlar 'altı saatin kaldı' diyorlar. Bana hakkınızı helal edin." dersiniz. Bazen ona da gerek kalmaz. Nasıl olsa gözlerinizi yumduğunuzda yeniden doğacağınıza, rahmet-i Rahman'ın sizi sımsıcak saracağına inanırsınız. Çünkü ölüm, bir son değil, bir başlangıçtır. Yokluk değil, varlıktır. Bitiş değil diriliştir... Bazen de ölüm haberi sizi kıskıvrak eder. Bu, daha büyük bir çaresizliktir. Ani bir göç haberiyle sarsılırsınız. Daha düne kadar yanınızda hissettiğiniz bir dost, birden uçup gitmiştir. Haber vermeden, elveda demeden, 'Hakkınızı helal edin' deme fırsatını vermeden. Beklenmedik haber bazen sizi bir otel odasında yakalar, bazen bir dost meclisinde, bazen gurbetin tam kalbinde. İçinizde derin bir boşluk açar her vefat haberi. Kalbiniz burkulur, yüreğiniz sızlar, çaresizlik ve tevekkül içinde çırpınır durursunuz... Hasan Ertürk haberi de öyle yakaladı beni. Beklenmedik bir anda. Gurbetin bağrında. Aslında bir gün önce Başbakanlık'ın verdiği bir taziyede Hasan Ertürk ismini görmüş, 'isim benzerliğidir' diyerek savuşturmuş, endişe ve korkumu bu suretle bastırmıştım. Öyle ya! Adamın adı Hasan, soyadı Ertürk. Hem isim çok yaygın hem soy isim. Ne var ki sabahın ilk ışıklarında ulaştı vefat haberi. İnanamadım. Bana haber verene 'Emin misin, bir de kardeşini arayın, ona sorun!' demiş, ailesinin adresini vermiştim. Beklemeye başladım. Ola ki birazdan arayacaklar 'isim benzerliği' diyeceklerdi. Heyhat! Ümitle beklediğim telefon çaldı ama müjdeli haberden yoksundu. Hasan'ı rahmet-i İlahi'ye tevdi etmiştik. Arkadaş anlatmaya devam etti. Peru'da hastalandığını, hastanede kaldığını, yılbaşı gecesi bir hastanede Hakk'ın rahmetine kavuştuğunu söyledi. Arkadaşım 'Cenazesini Kimse Yok mu Derneği getirecekmiş' deyince artık içimde düğümlenmiş gözyaşlarımı frenleyemedim. Ölüm haberi, hatıraları getiriyor yanında. Zaman farkı silinip gidiyor aradan. Hasan'ın ölüm haberi de öyle oldu benim için. New York'un kuytu bir köşesinde kiralanmış derme çatma bir talebe evi, her işe koşturduğu eski püskü bir jeep, Birleşmiş Milletler'de staj yapabilmek için verdiği mücadele... Ele avuca sığmaz bir adamdı. Her şeyin en uç noktasında gezerdi. Bir yerlere gelmek, o yüksek mevkilerde büyük hizmetler vermek isterdi. Projelerine itiraz edilince suratını ekşitir, daha çok çalışmak için daha bir şevklenirdi adeta. Onun kadar hırsla İngilizce öğrenen görmedim. Kurslara gider, kitaplara gömülür, İngilizce konuşacak adam arar her yerde. Kiliseye gider, misyonerlerle pratik yapar, onlara eninde sonunda Kur'an'dan bahsederdi. New York'ta bunalınca Boston'a taşınmış, daha sık görüşme imkânı bulmuştuk. Çok önemli bir diplomasi okuluna (The Fletcher School of Law&Diplomacy) nasıl bir heyecanla başladığını biliyorum. Böyle olabilir mi? Herkesle dost olan; bu nedenle de bazen 'Kim bu adam?' kuşkusuna muhatap olan bir kişiydi rahmetlik. Evinin duvarına astığı sazla Alevi dostlarından türkü dinlerdi. Bazısı onu Alevi sanır, o da bu durumu yadırgamaz, sevgiyle karşılardı. Bir gün öğrendim ki İsrail'e gitmiş, orada bir düşünce kuruluşunda çalışmaya başlamış. Tam ona göre bir işti bu. Çünkü o, kimsenin cesaret edemediği derin sulara atardı kendini. Yaptığının önemli bir hizmet olduğuna inanır, ancak onun ne denli mühim bir gayret olduğunu dostlarına bile anlatmaz; böyle bir ihtiyaç hissetmezdi. Bir gün İsrail'deki düşünce kuruluşunda yönetici olduğunu duydum. Olur mu olur diye düşündüm. Hasan bu. Oralarda çalışır, nasıl sıkı bir Anadolu evladı olduğunu hiç hissettirmez; daha doğrusu hiç kimseyi gücendirmez, rahatsız etmez; ama daima kendisi olarak kalır ve hedefine yürürdü. Peru'daymış, oradaki insanların yardımına koşuyormuş, Kimse Yok mu Derneği'nin koordinatörlüğünü yapıyormuş, Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı'nda (A haberleri'>TİKA) çalışıyormuş... Hiçbirinden haberim yoktu. Söylemezdi çünkü. Sessiz sedasız çalışmayı severdi. Peru'da hastalanmış, hastanelere düşmüş, son bir gayretle abisini arayarak 'Doktorlar 6 saatin kaldı, öleceksin diyor. Hakkınızı helal edin' demiş. Helal olsun sevgili kardeşim, helal olsun. Gurbette ölüm herkese nasip olmaz, hicrette vuslat herkese nasip olmaz. Allah ruhunu şâd eylesin...

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER