Amerika,
Yemen’de yeni bir cephe mi açıyor?
Noel’de, Detroit’e giden bir yolcu uçağını havada patlatma hazırlığı yapan Nijeryalı
genç adamın, Yemen’deki
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide birimince eğitildiği ortaya çıktığından beri dünyanın sorduğu soru bu. Obama yönetimini terörle mücadelede “zayıf” bulan, Tahran’la nükleer
anlaşma arayışını eleştiren
Amerikan sağı ise söz konusu saldırı girişimiyle, ne zamandır aradığı fırsatı yakalamış görünüyor... Bu kesim, özellikle de
Washington’da yeniden nüfuz sahibi olacağı günleri iple çeken neo-con cephe, yukarıdaki sorunun tümlecine Yemen yerine,
İran’ı yerleştiriyor.
Yemen’in El Kaide’nin önemli üslerinden biri haline gelmesinde anahtar rolü Tahran’ın oynadığı iddiasıyla, son saldırı girişimine verilecek en doğru tepkinin, İran’a karşı daha sert bir
politika olacağını savunuyorlar. Onlara göre, Yemen’deki “İran destekli” El Şabab el Müminin grubunun, diğer adıyla, Şii Huthi militanlarının, Amerikan askerî müdahalesiyle zayıflatılması gerekiyor. Bu cephenin sözcülerinden Washington
Times gazetesi, önceki günkü başyazısına “İran’ın Yemen’deki El Kaide bağlantısı” başlığını atmış, giriş cümlesinde de “Noel’deki saldırı girişiminde İran’ın
parmak izleri olabilir ama Obama yönetimi bu bağlantıyı kurmak istemiyor” demişti.
Obama yönetimine mensup yetkililer, Yemen’de merkezî hükümetin denetimi dışındaki dinamiklerin gerek Amerika’nın, gerek
bölge ülkelerinin güvenliği açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu kabul ediyorlar... Ancak bu ülkeye askerî müdahale seçeneğine de, Yemen topraklarında İran’la karşı karşıya gelme fikrine de, olması gerektiği gibi, mesafeli duruyorlar.
Washington, Sana’da Ali Abdullah
Salih liderliğindeki yönetime, güvenlik ve istihbarat kapasitesini genişleterek, kendi toprakları üzerinde denetimi arttırmasını sağlamak için yardımda bulunacağını açıklamanın dışında şimdilik Yemen konusunda kapsamlı bir strateji belirlemedi. Yemen’e ilişkin diğer iki somut yenilikten biri, Arap Yarımadası’nda El Kaide’nin bir numaralı yetkilisi olan Nasır el Wahişi’nin 2006’da, bu ülkedeki en “güvenlikli” cezaevinden kaçtığını göz önünde tutan Başkan Obama’nın, Guantanamo tutuklularının Sana’ya iadesi planını askıya aldığını açıklaması oldu. Diğeri ise, Amerika’nın Cibuti’deki askerî üssüne Yemen’le ilgili olası yeni görevler için istihbarat elemanı takviyesi yapmasıydı.
Öte yandan, Washington’ın, Yemen konusunda atacağı her adımı Britanya ile uyumlu kılmak istediği anlaşılıyor. Bu açıdan,
Başbakan Gordon Brown’ın çağrısıyla 28 ocakta Londra’da toplanacak Yemen konferansında alınacak kararlar belirleyici olabilir. Tahminler, ABD’nin Yemen’e daha fazla kaynak ayıracağı ve bir dizi “gizli
operasyon” ile bu ülkedeki olası El Kaide üslerini
hedef alacağı yönünde ama topyekûn bir askerî girişim beklenmiyor.
Bu denklemde, çoğunlukla gözardı edilen bir unsur ise, Yemen topraklarında fiilen süren savaşın niteliği... Nüfusunun yarısı
okuma yazma bilmeyen, çok
yoksul, yaş ortalaması çok düşük, çoğu erkeğin otomatik bir
silah, hemen her erkeğin ise “en azından hançer” taşıdığı bir ülke Yemen ve tam 21 yıldır hem Şii hem de Arap milliyetçisi olan
Ali Abdullah Salih tarafından bir tür
polis devleti olarak yönetiliyor. Salih’i devirmeye çalışan Şii Huthi militanları ise İran’la
Lübnan Hizbullahı’ndan silah ve eğitim alan bir grup... Geçen ekimde, Yemen Donanması, tanksavar füzesi yüklü bir İran gemisini Aden Körfezi’nde yakalamış ve Sana hükümeti, Tahran’ın Huthilere teslim edilmek üzere gönderdiği bu yüke el koyduğunu açıklamıştı.
Washington’ın Yemen’le ilgili olası planlarını, “El Kaide karşıtı bir operasyon” ile sınırlı olmaktan çıkaran da özünde bu karmaşık durum. Zira İran destekli Huthi militanları, sadece Salih yönetimine karşı
isyan eden bir grup değil; İran, onların üzerinden, Yemen topraklarında Suudi
Arabistan’la savaşıyor. Nitekim 10 kasımda,
Suudi Arabistan yönetimi Yemen’in kuzey sahillerini ablukaya almış ve bir yandan
Kızıl Deniz’i tutarken bir yandan da Huthi militanlarını havadan vurmuştu. Dünya, gazetelerde pek yer almayan bu operasyonu, İran
Dışişleri Bakanı Mutteki’nin “Bölge ülkeleri ellerini Yemen’den çekseler iyi olur” demesi sayesinde öğrendi. Suudi Arabistan ise, Huthi militanlarının Yemen’i karıştırmakla kalmayıp kendi sınırlarından da sızdığını ve bu gruba müdahale hakkını saklı tuttuğunu söylüyor.
Arabistan’ın güneyi parlamaya hazır bir yer; hemen karşı kıyıda, istikrarsız Somali’nin olduğu ve ABD’nin bölgedeki El Kaide varlığının giderek güçlendiğini hesapladığı düşünülürse, kıvılcımların yangına dönüşme potansiyeli daha iyi anlaşılabilir. Bu karmaşık ortamda, Amerikan sağının istediğini yapıp Yemen’e müdahale etmesi, Obama yönetiminin Ortadoğu’daki hedeflerini rafa kaldırması anlamına gelecektir.
Bu hedeflerden en önemlisi, İran’ı nükleer enerjinin “barışçı” kullanımına ikna etmek gibi görünse bile, ben, Washington’ın İran’daki reform yanlısı hareketin önünü kesecek yeni bir “Amerikan düşmanlığı” dalgası yaratmak istemediğini de sanıyorum. Diğer yandan, Suudi Arabistan’ın Yemen’de sıcak çatışmanın içine çekilmesi de, Riyad’ın El
Fetih ile Hamas’ın arasını bulma ve nihayetinde bir Arap-
İsrail anlaşmasının önünü açma çabalarını dinamitleyecektir.
Velhasıl, adı Yemen de olsa, sadece Yemen’den ibaret bir mesele değil bu.