Gelecekte eminim,
AK Parti iktidarının en ciddi performansı dış
politika alanında gösterdiği yazılacaktır.
Bunda da,
Abdullah Gül,
Tayyip Erdoğan ve Danışmanlıktan
Dışişleri Bakanlığı'na uzanan sorumluluğuyla
Ahmet Davutoğlu isimlerinin performansının altı çizilecektir.
Bu dönemde Dışişleri'ne yepyeni bir vizyon ve heyecan sunulduğu kesin.
Bir bütün olarak tüm Dışişleri kadrosunu bu vizyon ve heyecanla donatmak için "
Büyükelçiler Konferansı" düzenleniyor. İlkini
Dışişleri Bakanı Ali
Babacan düzenlemişti, şimdilerde ikincisi yapılıyor.
Konferansın açılış konuşmasını yapan Ahmet Davutoğlu "paradigma" diye nitelenebilecek bir çerçeve çizdi.
O konuşmanın bir iskeletini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakan şöyle bir omurga oluşturuyor:
-Uluslararası
sistem yoğun bir değişim süreci yaşıyor.
-İnsanlığın yepyeni bir perspektif,
felsefe, düzen anlayışı ve bunu yansıtan bir uluslararası örgütlenmeye ihtiyacı var. Büyük bir reform ihtiyacıyla karşı karşıyayız.
-İşte tam bu ihtiyacın merkezinde
Türkiye'nin olağanüstü önemli coğrafyası ve tarihi var. Bu milletin köklü gelenekten gelen arka planla, uluslararası düzene vereceği bir
mesaj olmalı. Bizim uluslararası alanda söyleyeceğimiz çok sözümüz var. Ve bizi dinleyecek çok büyük milletler var.
-
Asya haritalarında
Japonya,
Avrupa haritalarında
İngiltere merkezde. Yeni Zelenda Havayolları'nın haritasında bütün dünya Yeni Zelenda'nın etrafında. Oysa Türkiye bütün haritalarda hep merkezde bulunuyor. Bu coğrafyanın hakkını vermek durumundayız.
-Türkiye bir Avrupa ülkesidir. Gelecekte AB'nin de en etkin ülkesi olacaktır. Türkiye, ayrıca Asya,
Balkan,
Kafkas,
Ortadoğu,
Hazar,
Karadeniz,
Akdeniz ve
Körfez ülkesidir. Bu çerçevede radarlarımızın açık kalması gerekir.
-Çevremizdeki her
kriz bizim vizyonumuzu harekete geçirecek yeni bir fırsattır. Krizlerden korkmuyoruz. Yeter ki güçlü bir vizyonumuz olsun.
-Demokrasimiz
dış politikada da en büyük gücümüzdür.
-Çevremizde güvenli bir havza olmazsa, etrafımızdaki
bölgeler sürekli güvenlik riskleri ortaya çıkarırlarsa, bizim ulusal güvenliğimizi de sağlamamız ve çevreye mesaj iletmemiz zor olur. Bu bağlamda, çevredeki her güvenlik riskine sadece güçlü bir orduyla değil, diplomatik kabiliyet ve yumuşak güç ile hitap etmek durumundayız. Özgürlükle güvenliği, karşı karşıya koymuyoruz.
-21. yüzyılın ilk 10 yılını tamamladığımız bu dönemde diplomasimizin yeni ve daha güçlü bir vizyonla daha kapsamlı bir yapıya kavuşturulması lazım. Bizim tecrübe birikimimiz dünyadaki 5-6 ülkeyle kıyaslanabilir, diğer ülkelerle değil.
-Sistematik bütünlük arz eden bir vizyon geliştirmemiz lazım.
2023'te AB üyeliğinin tüm gerekliliklerini tamamlayarak AB üyesi olmuş, komşu ülkelerle ortak güvenlik ve
ekonomik havzalar halinde bütünleşmiş, doğrudan uluslararası çıkarlarımızı ilgilendiren bölgelerde etkin düzen kurucu bir rol üstlenmiş, küresel bütün alanlarda aktif faaliyet gösteren, uluslararası örgütlerde belirleyici bir rol oynayan, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmiş ve bunlar kadar önemlisi küresel kültüre Türkiye'nin özgün ulusal katkısını yapabilen güçlü ve saygın bir Türkiye. Diplomasimiz böyle bir Türkiye'nin hizmetinde olacak.
-Bugün Ortadoğu'da herkes bir Türk vizyonundan bahsediyor.
-Güçlü bir vizyon ve özgüven doğru bir söylemle aktarılmalıdır.
Ulusal söylemimizle evrensel söylemimiz arasında bir bütünlük olması lazım.
Kamu diplomasisi önem kazanmakta, diplomasi dilinin halkla bütünleşmesi gerekmektedir. Dış politika stratejisi belirlenirken ilgili kurumlar arasındaki koordinasyon önem kazanmıştır. Türk dış politikası yeni bir güçlendirilmiş yapıya kavuşmuştur.
-Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi vardır. Satıh ise bütün dünyadır. Türk diplomasisi, bütün dünyada etkin olarak bulunmak zorundadır.
-Bakanlığın, uluslararası hukuk,
insan hakları hukuku gibi konularda uzmanlaşmasını hedefliyoruz.
-2009'da 12 temsilcilik açtık. 2010 yılı içinde 26 temsilcilik daha açacağız.
Bakanın, "sistematik vizyon" diye nitelediği ve inşa etmek için diplomasiyi hizmetine sunduğu şu çerçeve, heyecan duyulacak bir devlet ufku niteliğindedir.
"2023... AB üyesi olmuş... Komşu ülkelerle ortak güvenlik ve ekonomik havzalar halinde bütünleşmiş... Doğrudan uluslararası çıkarlarımızı ilgilendiren bölgelerde etkin düzen kurucu bir rol üstlenmiş...
Küresel bütün alanlarda aktif faaliyet gösteren... Uluslararası örgütlerde belirleyici bir rol oynayan... Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmiş ve bunlar kadar önemlisi küresel kültüre Türkiye'nin özgün ulusal katkısını yapabilen güçlü ve saygın bir Türkiye..."
Ben, böyle bir Türkiye için olmazsa olmaz bir şart olarak, "iç insicam"ı işaret ediyorum.
Hükümet her halükarda, şu an problemli görünen iç insicamı sağlama yolunda da, herhangi bir parti boyutunu aşan hamleler yapabilmeli. Bu noktada Gül, Erdoğan ve Davutoğlu, tarihi rol ifa edebilirler. Yani etmeliler.
Tehdit mi provokasyon mu?
Seferberlik Bölge Başkanlığı'ndaki
arama ve soruşturmayı sürdüren hakim
Kadir Kayan ve savcı Mustafa Bilgili'ye gönderilen zarf içerisinden 8'er adet
Kaleşnikof mermisi çıktı.
Zarfların Ankara'dan postalandığı belirtildi. Terörle Mücadele Şubesi ekipleri inceleme başlattı.
İlk tepki şüphesiz "Ne bu" sorusu oluyor.
Önce iki askeri
araç tarafından takip edilme kaygısı, bunun Genelkurmay'ca paranoya gibi değerlendirilmesi ve şimdi mermiler...
Ne bu? Tehdit mi? Kurumlararası güveni tahribe yönelik provokasyon mu? Türkiye'nin bugünkü durumunda maalesef her şey mümkün.