Genelkurmay, kozmik odada
arama yapan
Hakim Kadar Kayan’ı takip ettikleri iddiasıyla kısa süreli gözaltına alınan askerlerin
şoför, teknisyen,
aşçı ve marangoz olduklarını açıkladı.
Bidon kafalı yazarlar, dalgaya aldılar; “Marangozdan takipçi mi olur.” Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla bir albay ve bir binbaşı gözaltına alındığında ise “Koca albay suikast için mi gider” diye makaraya sardılar.
Rütbe, meslek gibi
eylem statülerini vermedikleri için bu pis işleri kim yapar, anlayamadık.
Genelkurmay da böyle diyor. Bize de inanmak düşer. Öyle ya, koca Genelkurmay yalan söyleyecek değil ya.
“
JİTEM yok” dedi, sorgusuz sualsiz inandım. Siz inanmadınız mı?
Ben 27 Mayıs’ı, 12
Mart’ı, 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı, 27 Nisan’ı da askerin yaptığına hiç inanmadım. Kışlalarından çıktıklarına hiç şahit olmadım, siyasete bulaştıklarını hiç görmedim. Hele Ergenekon’a bulaşmış bir tek askerin varlığına kimse beni inandıramaz.
Bu darbeler, muhtıralar, kafes planları, lahikalar, andıçlar, iflah olmaz yazarların TSK’ne karşı yürüttüğü asimetrik
psikolojik harekatın birer parçasıdır.
Bakın, memleket ne hale geldi.
Ajan çorapçı
O memleket, uzayda. En iyisi biz kendi paralel evrenimize dönelim, oradaki
ajan manzaralarını seyre dalalım.
Yıllar önce Milliyet’te çalıştığım dönemde Kızılay’da dolaşıyordum. Sıhhiye yönündeki tüp geçitte yürürken çorap satan bir hemşerime rastladım. Adı R... idi.
Sakal bırakmış,
tipi hayli değişmişti. Moralim de bozuldu doğrusu. Çünkü, onun polis olduğunu biliyordum, “Eyvah işten atmışlar, zavallı nafakasını çıkarmak için çorap satıyor” diye geçirdim içimden.
Kulağıma eğildi: “Hiç karıştırma, burada takipteyim.” Meğer bizim R... istihbarat elemanıymış.
Bir başka hemşerimi de Meşrutiyet caddesinde
simit tezgahının başında görmüştüm. Sonra fark ettik ki, Kızılay’ın değişik köşelerinde milli piyango satan,
oyuncak pazarlayan nice istihbaratçı varmış.
Duvar ustası Seydo
Susurluk Komisyonu’nda
Başbakanlık görevlisi olarak çalışan Hakim Akman Akyürek’i hatırlıyor olmalısınız. O dönemde adı MİT muhbirine çıkınca görevinden ayrılmıştı.
Tuncay Özkan’ın da kadim dostudur.
Akyürek, 8
Aralık 1997 günü İstanbul’da
şüpheli bir
trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Tereke Hakimi Yılmaz Uğurlu, kaza sonrası Akyürek’in evinde yaptığı aramada, Akyürek’in fotoğraflarının basılı olduğu iki saht
e pasaport buldu.
Birinde mesleği “
duvar ustası”, diğerinde “mühendis” olarak yazılıydı. Duvar ustasının pasaporttaki ismi Seydo, mühendis ise Murat Uslu’ydu. Başbakanlıkta görevli bir hakim, duvar ustası ve mühendis olarak neden
sahte pasaport düzenler, bilen açıklar umarım.
Ayrıca, Akyürek’in kullandığı iki cep telefonundan biri, Abdullah Çatlı’nın kimliğini kullandığı Mehmet Özbay’ın avukatı Mehmet Deniz’e aitti.
Yıllarca kodlarıyla yaşadılar
Kamuoyunun “
Yeşil” olarak bildiği Mahmut
Yıldırım’ın kullandığı sahte isimlerden biri, Ahmet Demir’dir.
Elazığlı olan Yeşil’e bu ismin, dönemin Elazığ Emniyet Müdürü Ahmet Demir’den esinlenerek verildiği iddiası yaygındır.
Gerçek Ahmet Demir, Nesim Malki cinayetinin işlendiği dönemde de
Bursa Emniyet Müdürüydü. “Yeşil” olarak bildiğimiz Ahmet Demir’i (
Mahmut Yıldırım) ise burada anlatmaya gerek yok.
Yıllarca “Mehmet Özbay” kimliğini kullanan Abdullah Çatlı’nın diğer sahte kimliği “
Şahin Ekli” adına düzenlenmişti. O kimliği ayarlayan ise aynı kazada hayatını kaybeden Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’dı.
Paşaya zehirli
kahve
Laf lafı açıyor. Bülent Arınç’ın mahallesinde yakalanan albayın üzerinde sahte basın kartı çıktı hatırlarsanız.
Albay savunmasında, maçlara bedava girmek için aldığını söyledi ama cüzdanına nasıl girdiğini hatırlamadı.
Sarı basın kartı sahibi olarak bilirim; bu kartlar, fotoğraf ve isim değiştirerek
sürpriz şekilde cüzdan ziyaretleri yaparlar. Onun için müsterih olsun.
Hakimi takip iddiasıyla yakalanan bir er ise
Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın aşçısıymış, yakalanınca
yılbaşı mönüsü aksamış. Buna üzüldüm tabi.
Eski
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e bir erin zehirli kahve yaptığını hatırladım ama “Ne alakası var?” diyerek frenledim kendimi.
İki Deniz Kuvvetleri Komutanı’na yaverlik yapan Albay Birol Atakan’ın hayatını kaybettiği trafik kazasını da bir çırpıda es geçtim.
Mahir Hoca
Aynı zamanda gazetemiz yazarı Prof. Dr. Mahir Kaynak’ın MİT mensubu olarak görev yaptığı dönemdeki faaliyetlerinin önemli kısmı, medyaya yansıdı. Bugünkü Ergenekon’un nüvesini oluşturan 9 Mart Cuntası’nın deşifre edilmesinde önemli rolü vardı.
Mahir Hoca,
İlhan Selçuk’un çok yakın arkadaşıydı. Ajan olduğu ortaya çıktığında Selçuk’un nasıl bir şok geçirdiği hala anlatılır.
Öz
demir Sabancı’yı katleden Fehriye
Erdal da o çok güvenlikli iş merkezine “
temizlik görevlisi” olarak sokulmuştu.
Çok yakın tarihte tespit edilen bir lidere yönelik suikast teşebbüsünde kartonpiyer ustalarının kullanıldığı ortaya çıkmıştı.
Sakın ola, bunları, Genelkurmay’ın açıklamasına nazire olsun diye anlattığımı sanmayın.
Asker bu işlere bulaşmaz. Ben Cem Yılmaz’ın ifadesiyle paralel evrenden söz ediyorum. Arada saat farkı var. Ayrı zaman dilimlerinde yaşıyoruz.
Demem o ki, bazen bir duvar ustası, kimi zaman marangoz, başbakanlık görevlisi, üniversite hocası, tesisatçı, temizlikçi, hülasa her meslekten bir erbap “ajan” olarak aramızda dolaşabilir.
Tabi, paralel evrende...