HASAN
Cemal dün, 1960 yılında Herald Evans’ın “The Sunday
Times” gazetesinin genel yayın yönetmenliğine nasıl getirildiğini yazmış.
Adamı, havası ağır bir salona davet etmişler.
12 direktör onu saatlerce sorguya çekmiş.
Sonunda GYY olmuş.
Yani feci kasvetli bir şey. Okurken ruhum karardı.
Benimki çok daha güzel bir mekânda ve rahat bir ortamda olmuştu.
İlk gelişimde,
Erol Simavi beni, The
Marmara Oteli’nin barına çağırıp, “Şekerim seni yayın koordinatörü
tayin ettim. Hadi şimdi yemek yiyelim” demişti.
Ertesi gün o İsviçre’ye uçarken, benim adım da Hürriyet’in künyesinin tepesinde çıkmıştı.
* * *
Ben size bu işin daha eğlenceli kısmını anlatayım.
Yani genel yayın yönetmeninin gidişini.
Ama kendiminkinden başlamayacağım.
ZİNCİRKIRAN NASIL GİTTİ
* Hürriyet’in benden önceki genel yayın yönetmenlerinden
Necati Zincirkıran önceki gün arayıp anlattı.
“Genel yayın yönetmenliğinden alındığım gün öylesine dalgındım ki, gazeteden çıkarken
arabamı unutmuşum. Sirkeci’ye kadar yürüyerek indim, orada fark ettim. Bir lokantaya girip gazeteyi aradım ve ‘Arabamı gazetede unutmuşum bana gönderir misiniz’ dedim.”
HAKKI DEVRİM KAPIDA
* Hakkı
Devrim ise önceki gün Yeni
Sabah’taki yöneticilik görevinden nasıl ayrıldığını yazdı.
Patron işine son vermiş.
Müessese müdürü kapıya kadar inerek
Hakkı Devrim’i karşılamış ve şunu söylemiş:
“Kusura bakma ağabey, bana ‘Hakkı Bey’i kapıdan içeri sokmayın’ talimatı verildi. Patron da
erken geldi, yukarda odasında. Bir diyeceğin varsa gider söylerim.”
CİVAOĞLU JAGUAR’LA
* Güneri Civaoğlu’ndan da
Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği’nden nasıl ayrıldığını dinledim.
Daha önce Tercüman’dan ve Güneş’ten ilk ayrılışında her şey gayet iyi olmuş.
Zaten kendisi ayrılmış.
Ancak Güneş’ten ikinci ayrılışı eğlenceli:
“
Özal döneminde
Jaguar olayını patlatmıştım. Tiraj çok yükselmiş ve gazetenin sahipleri de bana bir Jaguar araba
hediye etmişti. Daha sonra işime son verdiler. İşe bak ki, işime son verildikten sonra gazeteden bana
ödül olarak verilen o Jaguar’la ayrıldım. Yolda giderken kendi kendime gülüyordum.”
SEDAT ERGİN SÜRECİ
* Ayrılmayı en güzel karşılayanlardan biri Sedat
Ergin’di.
Ayrılışı bir sürece yayıldı ve her sabah uzun konuşmalarımızda odasını neredeyse birlikte topladık.
Ben hayatımda böyle “cool” bir
ayrılık görmedim.
Benimkini ise zaten anlattım.
Babıâli bir genel yayın yönetmeni değirmenidir.
Ayrılmasanız bile, her gün ayrılacağınıza dair dedikodular çıkar.
Yani her genel yayın yönetmeni, odasında toplanmış bir valizle çalışır.
* * *
Eğer insan psikolojisini iyi bilen biriyseniz, genel yayın yönetmenliğinden ayrıldığınız andan itibaren nelerin olabileceği hakkında zihni hazırlığınız vardır.
Hele hele hayatınızın büyük bölümünü, “İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmaz” felsefesiyle yaşamışsanız, gerçekten şaşırmazsınız.
Gazetecilik, ayağa basma değil, ayakları çiğneme mesleğidir.
Hele hele 20 yıl bu görev yapmışsanız, arkanızda ağır bir arkadaşlıklar enkazı bırakmışsınızdır.
Zaten kendi kendinizi yalnız yaşamaya mahkûm etmişsinizdir.
Dolayısıyla değişen bir şey olmaz.
O nedenle geçmişe değil, geleceğe bakarsınız.
Artık yapamayacaklarınızı değil, artık yapabileceklerinizi düşünürsünüz.
Ben de öyle yaptım ve
küçük bir çetele çıkardım.
* * *
* Artık Saracoğlu’nda
Fenerbahçe formasıyla maç seyredebileceğim.
* Artık yazdıklarım, bazı
komplo teorisyenleri tarafından “patronumun” veya “çalıştığım kurumun resmi görüşü” gibi algılanmayacak.
Köşemde yazılanların sadece şahsi düşüncem olduğunu hissedip, bunun hafifliğini yaşayacağım.
* Artık uzun öğle yemekleri yiyebileceğim.
* Artık dünyada olup biteni çok daha yakından izleyebileceğim.
* Artık Coldplay konserlerini ıskalamayacağım.
* Artık sabahları Tansu’yla uzun uzun
kahve içebileceğim.
* Artık Yemen’e gidebileceğim.
* Artık sadece kendim olabileceğim.
Söyleyin genel yayın yönetmenliğini bırakmaya değmez mi?
Siz söylemeyin ben söyleyeyim.
Değer...