Aklı başında herkes,
Bülent Arınç’a yönelik harekatı duyunca,
İtalya ve Aldo Moro’yu düşündü. Ardından da
Gladyo’yu tabi.
Ancak, Gladyo,
Ergenekon her neyse bunlara takılan adlar, tümü NATO’nun zamanında tasarladığı
eylemleri yürütmekle görevlendirilmiş örgütler.
Bunlara da NATO Geride Kalanlar Ordusu diyor.
James Jesus Angelton’ın, CIA’yi perde arkasından yönettiği, McCarthy’nin köşe
bucak Komünist avına çıktığı yıllarda, Sovyet işgali sonrası NATO ülkelerinde
silahlı mücadeleyi sürdürecek
sivil ordular kurma
görevi veriliyor NATO’ya.
Ama Sovyet işgali yok olunca, Engelton görevden alınıp McCarthy’de kapı dışına konunca, Geride Kalanlar Ordusunu, NATO başı boş bırakıyor. O zaman da CIA başta olmak üzere, Batılı istihbarat servisleri bu “orduların” kimi elemanlarına yeni görevler veriyor.
İtalya seçimlerini karıştırmak,
Fransa seçimlerinde sağa sola
molotof kokteyli atıp, ‘komünistler’ devrim yapacak korkusuyla halkın bu partiye oy vermesini engellemek bunlardan birkaçı. Bu arada, Batılı ülkelerde Bader Mainhoff,
Kızıl Tugaylar gibi ülkeler pıtırak gibi çıkıveriyor ortalığa. Gündüz gözüyle
banka soyuyor, adam kaçırıyor, eylem yapıyor, ama bunları yakalamaya çabalayanların önüne hep bir engel dikiliyor. Özel Harpçiler ve Geride Kalanlar Ordusu.
Aldo Moro, 1974-76 yılları arasında İtalya Başbakanı’ydı. Hıristiyan Demokrat Partinin de Genel Başkanıydı.
Komünistlerle
işbirliği yaparak
Cumhurbaşkanlığı
seçimlerine girmek üzereyken kaçırıldı.
Ve 16
Mart 1978’de de Kızıl Tugaylar’ca öldürüldü. Ancak, Steve Pieczenik adında bir CIA görevlisi: “İtalya’nın bekaası için Moro’yu feda etmek gerekliydi!” dedi. İşin bi başka ilginç yanı, Moro sabah 9:01’de kaçırılmış olmasına rağmen, İtalyan radyoları’na saat 8:30 da gelen bir bültenle olay duyurulmuştu.
Dönelim Bülent Arınç’ın saptamalarına: “
PKK neyse Kızıl Tugaylar da odur! PKK bağlantılı diğer örgütler de. Reşadiye eylemi, işbirliği içinde yapılmış bir olay olabilir. Bunlar, ayakta kalabilmek (varlıklarını sür-
dürebilmek) için siyasi ya da bürokrasiden birilerini
hedef seçebilirler.”
Peki o zaman niye Bülent Arınç, sorusu gelebilir akıllara. Onun cevabını da gene kendisi veriyor zaten. “Arı kovanına çomak soktuk; Ak Parti 55 Mafya örgütlenmesini çökertti!” diyor. Ardından da ekliyor: “Kuştan korkan darı ekmez!”
KARAYILAN YAKALANDI ANCAK EMİR GELİNCE...
Güneydoğu’da uzun yıllar TSK’ya çevirmenlik yapan , hem
Özel Kuvvetler hem de JİTEM’de görev alan
Yıldırım Beğler, PKK’nın derin ilişkilerini gündeme getirmiş. Örneğin, “
Kuzey Irak’ta Murat
Karayılan ve
Cemal Bayık gibi PKK’nın en üst düzey elebaşılarını yakaladık, ancak yukarıdan gelen bir emirle salıverdik” diyor.
Bunlarla da yetinmiyor: “İstesek PKK’yı bitirirdik. Bitirmedik çünkü bizim işimize geliyordu. Biz derken, Özel Kuvvetler! PKK’ya erzak veriyorduk, ilaç ve silah veriyorduk... Kuzey Irak’da M. Yarbay’a bağlı çalışıyorduk Biz 1992 yılında, Apo’nun dışında hepsini yakaladık. ‘ Aman Türkiye’ye götürmeyelim. Beklesin!” dediler. Başlarında
nöbet tutanlar arasında ben de vardım. PKK’nın merkezi kadrosunu, Zaho’daki,
Talabani Karargahına getirdik. ‘Burada bir gece kalsınlar, yarın götürürüz’, türünde bir emir aldık. Onları peşmergelere teslim etmemiz söylendi. Ama sabah olduğunda hepsi de ‘kaçmıştı!’”
Buna benzer başka iddialarda da var. Hepsi de Yıldırım Beğler’in söylemlerine dayalı. Beğler şu sıralar Norveç’te. Oradan anlatıyor da anlatıyor. Ne kadarı doğru, ne kadarı hayal ürünü bilinmez ancak, Türkiye’de kimi güçlerin PKK ve
Hizbullah gibi örgütleri kullandığı, kargaşa çıkararak, kimilerini sokağa dökerek, hükümeti zaaf içinde göstermek istediği yolundaki söylemler hiç de yabancımız olan şeyler değil. Yakın tarihimiz bu tezgahlarla dolu!