Utanmasa, Bülent Arınç’a suikast iddiasının “çakma” olduğunu yazacak.
Esasında yazıyor...
Hiç de utanmıyor...
İşin içinde, kendince birtakım “karanlık” noktalar bulmuş.
Bir deneyimli özel harpçi, elinde adres, öyle şallak mallak olay mahallinde dolaşır mıymış? Bu nasıl gafletmiş? Hatta, bu ne salaklıkmış... İşin içinde ya “bilmediğimiz bir hesaplaşma” varmış, ya da konu “birileri” tarafından abartılıyormuş.
O “birileri”, konuyu gündeme getiren gazeteler oluyor...
Biz oluyoruz...
Hadi, özel harpçi bu kadar deneyimsiz olmaz diyelim... Elinde adres, ortalıkta yabani yabani dolaşıp polis tarafından derdest edilmeyi beklemez. “Ben buradayım” diye bağıra bağıra suikaste yeltenmez.
Peki, “deneyimli”
muvazzaf özel harpçilerimiz ne arıyordu orada?
Kimi tarassutla görevliydiler?
Bu görevi kimden aldılar?
Deneyimli muvazzaf özel harpçilerimizin “ilan edilmemiş” bir görevi de,
kiralık araç içinde, mahalleyi kesmek mi, mahallelinin hal ve hareketlerini gözetlemek mi?
Üstelik tarassut görevi,
Mart 2009’dan beri aksamadan devam ediyormuş.
Niçin?
Bu özel harpçilerimizin başka işi yok mu?
Baş
bakan Recep
Tayyip Erdoğan ile bazı bakan ve milletvekillerine ait
izleme bilgileri ne arıyordu ellerinde?
Ne yapacaklardı bu bilgileri?
Kendisini “
amiral gemisinin kaptanı” olarak pazarlayan
arkadaş, konuyla ilgili yazısında, olaydan duyduğu endişeyi dile getirdikten sonra, “Bir sokağın numarasını ve adını akıllarında tutamayıp kâğıda yazacak kadar becerisi olmayan insanlar, resmi istihbarat görevi yapabi
lir mi?” diye soruyordu.
Ergenekon yandaşı olan bir başkası da, muvazzaf subaylarımızı salaklıkla suçluyordu.
Dikkatinizi çekerim, olayın kendisine değil, olayda adı geçen özel harpçilerin beceriksizliğine kızıyorlar.
Hiç akılcı değilmiş...
Daha profesyonel olmaları beklenen özel harpçilerin böyle acemi bir tertip içinde yakalanmaları rasyonaliteye uymuyormuş.
Ne olmalıydı?
Daha sofistike yöntemlerle çalışıp, “kim vurdu”ya mı götürmeliydiler hedefteki siyasetçiyi?
Peki, bu iş polisin bir komplosu olabilir mi?
Polis, olay mahallinde gezintiye çıkmış iki muvazzaf subayımızı, daha önce kiralanmış bir özel aracın içine tıkıp “çakma” bir baskınla ele geçirmiştir. Sonra merkeze götürmüştür. Daha sonra, üzerinde Bülent Arınç’ın adresinin bulunduğu kağıt parçasını subaylardan birine ağzına tıkıp, yutmasına ramak kala çıkarmıştır ve “suikastin belgesi” diye “yandaş basına”
servis etmiştir.
Olamaz mı?
Oldu bile.
Ergenekon yandaşı basın işi polise
ihale etti bile...
Danıştay suikastine inanmazlar... Dinci kalkışmasıdır.
Cumhuriyet gazetesine atılan “dost bombaları” görmezler. Dinci marifetidir...
Özden Örnek’in günlüklerine inanmazlar.
Cemaat imalatıdır...
Islak imzalara, “kafes”
eylem planlarına, andıçlara, lahikalara, yer altına gizlenen
silah ve mühimmata inanmazlar... Polisin provokasyonudur.
Peki sen neye inanırsın birader?
Neyi ciddiye alırsın?
Daha kaç insanın ölmesi gerekir? Kaç “
faili meçhul” cinayetin işlenmesi gerekir? Kaç yerin bombalanması gerekir?