Fırtınalı günler yaşıyoruz.
"Kimin eli kimin cebinde" kuşkusuna hak verdirecek olaylar serisi...
Ergenekon bir sırlar dünyası... Henüz dev yapılanmanın bütün boyutlarının ortaya çıktığı söylenecek durumda değil.
Ergenekon'un önemli sanıklarından
Levent Ersöz'ün yattığı hastanede, iki
silah taşıyan bir
emekli uzman
çavuş yakalanıyor.
Levent Ersöz kim?
Konuşursa birilerini karanlığa gömecek olan isim... Acaba iki silahlı
uzman çavuşun orada iki silahı ile birlikte işi ne?
Amirallere suikast soruşturmasında bir
yarbay canına kıydı. Bu, aynı süreçte esrarlı "cana kıyma" dizisinin son halkası... "Deniz Kuvvetleri'nde iki yılda 6
ölüm" diye veriliyor haberler... Yarbay Ali Tatar'dan önce, DKK Oramiral İlhami Erdil'in rütbesini söktüren albay diye bilinen Ali Belgütay Varımlı
intihar etmişti. Ondan önce, Erdil'in iddianamesini hazırlayan
Hakim Yarbay Tanju Ünal'ın intiharı duyurulmuştu.
Liste böyle gidiyor.
Bu haberler ajanslara akarken,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın evinin etrafında
şüpheli iki kişi yakalanıyor.
Suikast girişiminden endişe ediliyor.
Bu ortamda
Tokat-Reşadiye pususu tartışılıyor.
Acaba kim yaptı?
PKK adına merkezden bağımsız çalışan bir grup üstleniyor.
Ama ardından İmralı'dan bir yorum geliyor:
"Bu Reşadiye olayını ben anlamadım" diyor
Öcalan. "Benim bir şeyden haberim yok. Tokat benim aklımın ucundan bile geçmezdi" diyor.
Orada çok ilginç şeyler de söylüyor: "Ben her şeyi bilemiyorum" dedikten sonra, "Mesela" diyor "Hogir'in Ergenekon'la bağlantılı olduğunu 20 yıl sonra öğrenebildim. Bunun gibi birçok kişinin Ergenekon'la bağlantısını çok sonraları fark edebildim."
Bunların her biri,
Kürtler'e empoze edilmek istenen "Öcalan miti" adına ve PKK'nın Ergenekon'la bağlantısı adına çok ilginç ifadeler değil mi?
Daha ilgincini,
Taraf gazetesi (
pazar) ortaya çıkardı:
Taraf'ın edindiği bilgiye göre, Öcalan'ın yukarıda alıntıladığımız sözleri, ilk açıklamalar içinde yer almamış, yani "
sansürlenmiş"ti.
Öcalan'ın sözleri avukatlar aracılığıyla medyaya intikal ettirildiğine göre, acaba bunları kim sansürlemişti?
İşin ilginç yanı, Taraf gazetesi, ikinci bir sansürü daha ifşa edecekti. Dünkü Taraf sür manşetten, "Apo'nun PKK'nın komutanı Duran Kalkan'a kızdığı"nı bildiriyor, üstelik bunun da, kamuoyundan kaçırıldığını yani "sansürlendiği"ni açıklıyordu. Böylece "çifte sansür" işlemişti "
Önder"e karşı...
"Bu Duran ne yapmak istiyor" demişti Öcalan avukatlara, "Amacı ne anlamış değilim."
Bu olayda bir başka boyut, "sansür"ün Taraf'a ulaştırılmasıdır. Bunu kim ve ne amaçla yaptı sorusu da, "Öcalan-PKK-
Kandil ilişkileri" ve "
açılım" konusundaki değerlendirme açısından önem arz ediyor.
Bu bilgileri ayrıca Ahmet Türk'ün, sine-i millete dönmekten vazgeçip, Meclis'te kalmaya karar verdiklerini açıklarken söylediği, "Meclis'te kalmamızı Öcalan da istedi" referansı ile birlikte de değerlendirmek lazım.
Denklem şöyle şekillenmiş bulunuyor:
-Bir ayağı Ergenekon'la bağlantılı bir hareket.
-Kontrol dışı eylemler yapabilen bir hareket.
-Bir ucu Kandil'de, bir ucu İmralı'da, bir ucu Avrupa'da ve bir ucu
Türkiye içinde, dağlarda, bir ucu
siyasette Meclis'te, bir ucu evlerde-sokaklarda bir hareket söz konusu.
-
İran ve
Suriye ayakları bulunan bir hareket.
-Geçen 25 yıl içinde
lojistik imkânlarını sağlarken, yolu
Amerika ile İsrail'le buluşan, Avrupa'da hâlâ koruma gören bir hareket.
Ve en başında istihbaratçılarla ilişkili olduğu bilinen Öcalan'ın "Ne yaptıklarını anlamıyorum" dediği bir hareket..
İç içe geçmiş bir fesat sarmalı...
-
Hükümeti, hatta hükümet kadrolarının canını tehdit eden...
-Askeri cenahı, intiharlar gibi her gün daha dramatik olgularla
tartışma ortamında tutan ve yıpratan... Askerin güvenlik misyonunu bile gölgeli hale getirme riski taşıyan...
-Toplum bünyesinde, bir yandan can alarak, bir yandan sokakları savaş alanına çevirerek, her gün daha çok ayrışma kaygıları uyandıran...
-Siyaset içindeki "Kürt temsili"nin bağlantılarını Ergenekon-
terör mecrasıyla alakalı kılan...
Tüm bunlar, herkesin bir fesat sarmalı içine sürüklenme riskini ortaya koyuyor.
Bu durumda en sağlıklı davranış, meşru temsilcilerin, karanlığın üstüne birlikte gitmek üzere el ele vermeleridir. Değilse Türkiye kaybedecek, yani herkes kaybedecektir.