Filipinler'de Mindanao adasında, halkının tamamı
Müslüman olan bir yerleşim yerinin ismidir Zamboanga.
Burada Taluksangay adını taşıyan bir cami, Müslümanlara bu topraklardaki köklerini hatırlatırken, turistler için de uğranmadan geçilemeyecek şirin bir mekân. Kapısındaki kitabeye bakılırsa 1885 yılında yaptırılmış. Tahmin ettiniz:
Abdülhamid'in buraya gönderdiği
yardımlardan bu cami de nasibini almış durumda. Kubbesinde ve minaresinde bulunan
hilal, hilafetin gölgesinde bulunduklarını gösteriyor.
Hint Okyanusu'na uzanalım şimdi de: Seylan'dayız. Ve Seylan'da Müslümanların medar-ı iftiharı olan
Hamidiye Mektebi'nin önünde toplanmış öğretmen ve öğrencileri görüyoruz eski bir fotoğrafta. İsimleri yazılı altında: Samir'ler, Muhiddin'ler, Enis'ler, Selim'ler... Hepsi Abdülhamid'e (veya bu kitabın okurlarına) ta oralardan ve zamanın içinden
selam ediyorlar.
Okul halen faal ve ismi Hameedia Boys' School'dur.
İşte bir çarpıcı örnek daha: Şikago'da bir cami. İsmi: Mescidü'l-Fâtır. Vehbi Vakkasoğlu'ndan öğrendiğimize göre vaktiyle buradaki Müslümanlar bir cami yaptırmak için İstanbul'dan yardım istiyorlar, Abdülhamid de bir miktar para gönderiyor kendilerine.
Caminin
arsasını satın alıyorlar ama bilmediğimiz bir sebeple inşaatına hemen başlanamıyor. Cami, satın alınan arsa üzerine daha sonraları yaptırılmış.
Singapur'da Abdülhamid
Müzesi
Ya Singapur'da bir Abdülhamid Müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Belki de dünyada onun adını taşıyan tek müze bu. Burada Abdülhamid'in yağlıboya bir tablosu yer alıyor ve
ölüm yıldönümlerinde Singapurlu Müslümanlar, onun önünde toplanıp ruhuna Fatiha okuyorlarmış. Bunun da kaynağında
Kasım 1900'de
Ahmed Ataullah Efendi'nin Sultan Abdülhamid adına Singapur'daki Müslümanlarla kurduğu teması buluyoruz. Singapurlu
İmam Alataş, Müslümanların Abdülhamid'e olan sevgisini şöyle anlatmış:
"Sultan
Abdülhamid Han, Singapur'u İslâm yönünden doyurdu. Tefsir âlimlerinden Kadı Beydavi'nin Kur'an
tefsirini Malaycaya çevirerek göndermiş olmasaydı İslâm bu ülkede belki bu kadar gelişmezdi. Kendisi ayrıca Singapur'a ilk Malayca Kur'an'ı gönderen biriydi." (İmam'ın "Malayca Kur'an" dediği,
Arapça okuma imkânı bulamayanlara Malay harfleriyle yazılmış Kur'an'lardır.)
Tabii Pekin'de yaptırılan Hamidiye Üniversitesi'nden söz etmesek bu liste çok eksik kalır. Bugün dahi cuma günleri avlusunu Çinli Müslümanlar dolduruyor.
Seylan'daki Hamidiye
Erkek Okulu öğrencileri okulun önünde (1901)
Nihayet bugün
Yunanistan sınırları içinde kalmış olan Gümülcine'deki
saat kulesi de
restore edilmiş haliyle 2004'ten beri daha bir dinç görünüyor. Tahmin ettiniz: O da bir Abdülhamid dönemi eseri. Ve yine Gümülcine'deki
Hükümet Konağı, Belediye Binası, Rüşdiye ve Sibyan Mektepleri de aynı dönemde yapılmış. Bugün bir kısmı yıkılmış olsa da kalanlar onun Balkanlar'daki gözleri gibi bizlere bakıyor.
Ergani Saat Kulesi kan ağlıyor
Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde bulunan Hükümet Konağı 1895'te, Saat Kulesi ise 1899'da inşa edilmiş olup kulenin kapısı üzerindeki kitabede bizzat Abdülhamid'in eseri olduğu açıkça belirtilmektedir.
Aymazlığın derecesine bakın ki, 1994'te
Kültür Bakanlığı konağı "
Ermeni kilisesi", kuleyi de onun "çan kulesi" olarak
tescillemiş. Allah'tan, bir tarih gönüllüsü olan Lütfi Ergene'nin müdahalesiyle bu feci hata düzeltilmiş ve binaların, ismi anılmadan (ağızlarını yakar çünkü!) Abdülhamid döneminde yaptırıldığı tescil edilmiş.
Bugün saat kulesinin üst kısmı yıkık, altı ise zar zor ayakta durmaktadır.
Osmanlı Yahudileri tarafından Meksika'da yaptırılan çeşmeli saat kulesinin restorasyonu için para ayıran hükümete, Ergani'deki saat kulesini harap bir vaziyette bırakmak yakışmıyor. Bir an önce el atılması dileğiyle.
Minsk köylerinde yankılanan ad
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
Mehmet Görmez anlatmıştı. Geçtiğimiz
Ramazan ayında Belarusya'nın başkenti Minsk'e bağlı İvya köyünde bir camide
teravih namazı kıldırıyor. Önde erkekler, arkada kadınlar namaza duruyor. Salavat getirilen kısımda ise erkekli kadınlı cemaatten
ilahi formunda bir ses yükseliyor: "Lailahe illallah Cebrail melekullah. Lailahe illallah Mikail melekullah." Mehmet Bey şaşırıyor önce ama devam ediyor namaza. İkinci arada bu defa Azrail ve İsrafil'in isimleri zikrediliyor. Sonraki aralarda ise sırasıyla bütün peygamberler sayılıyor. En son "Lailahe illallah
Muhammed Rasulillah" sesleri yükseliyor. Ancak hemen ikinci bir ses:
"Lailahe illallah Abdülhamid Halifeti Rasulillah."
Mehmet Görmez Bey, "Salavatlar bitti ama o anda ben de bittim" diye anlatıyordu gözleri dolaraktan, "Neredeydim, hangi zamandaydım, şaşırmıştım."
Ufuklarımız genişledikçe Abdülhamid bizi daha çok şaşırtacağa benziyor.
Hizmet aşkı
Abdülhamid tahttan indirilmiş, kapatıldığı Beylerbeyi Sarayı'nda hastalanmıştır. Kendisini kontrole gelen eski muhalifi Dr. Abdullah Cevdet'i karşısında görünce o balyoz gibi sözü indirmeyi
ihmal etmemiştir:
"Siz doktorsunuz değil mi? Benden meşrutiyet yerine
hastane isteseydiniz hem insanlara karşı
şefkat ve mürüvvete sahip olduğunuzu ispat, hem de mesleğinize layık olduğunuzu tescil etmiş olmaz mıydınız?"