Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ, Trabzon'da bir açıklama yaptı. Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne karşı yürütülen
psikolojik harekâttan bahsederek şöyle konuştu: "Terör olaylarını TSK ile ilişkilendirmeyi,
PKK destekleyicileri, sempatizanları yapabilir. Ancak böyle ilişkilendirmeleri ve bu amaca yönelik imalı konuşmaları siyasiler, akademisyenler ve medya mensupları yapamaz, yapmamalıdır."
Başbuğ'un, "
Ordu niçin bu tip iddialara muhatap" diye düşünmesi gerekmez mi? Akademisyenler ya da medya mensupları, durup dururken mi şüphe ve endişelerini ifade ediyorlar? Türkiye'de
faili meçhul cinayetler yaşanmadı mı? "
JİTEM yok" denildi, sonra var olduğu anlaşılmadı mı? JİTEM'in bir kanadı, kuruculardan Cem Ersever'i suikastla ortadan kaldırmadı mı? Şemdinli'nin üzeri kapatılmak istenmedi mi?
Güçlükonak katliamı denilen hadise nedir? 5'i
korucu 11 vatandaş, Güçlükonak'ta minibüsün içinde önce kurşuna dizildiler, sonra yakıldılar. (15 Ocak 1996)
Saldırı, PKK'nın üzerine atıldı ama cesetleri yanan kişilerin kimliklerinin yangından
hasar görmemiş olarak Jandarma'da çıkması, bugüne kadar cevaplandırılmayan çok sayıda soru işareti bıraktı zihinlerde. Nitekim 2009'da, dönemin İnsan Haklarından Sorumlu
Devlet Bakanı Adnan Ekmen çıktı, konuştu ve "Güçlükonak katliamının devletin tertibi olduğunu"
itiraf etti.
Ya
Başbağlar katliamı neydi? Onu da "PKK yaptı" dediler fakat
şüpheli bir durum mevcuttu. Erkekler camiden toparlanıp kurşuna dizilmiş, sonra da köy ateşe verilmişti. (5 Temmuz 1993) Başbağlar'ın -2 gün sonra cereyan ettiği için- Madımak'a misilleme olduğu söylendi. Madımak'taki katliama da, başka parmaklar karışmış olabilirdi.
Ve tabii, bir de 1993'te cereyan eden,
33 er hadisesi var. Onun da dosyası
Ergenekon savcıları tarafından yeniden açılıyor.
***
"Kol kırılır yen içinde kalır" düşüncesiyle, andıçların ya da
darbe planlarının üzerlerinin nasıl örtülmeye çalışıldığını biliyoruz. Genelkurmay 2. başkanlarının talimatıyla hazırlanan Psikolojik Harekât belgelerinde, kimlerin ne şekilde yıpratılmak istendiğinin de farkındayız. Peki, Poyrazköy'de ortaya çıkan lav silâhlarını bile "içi boş" diye geçiştirmek doğru mu? Hal böyle olunca, insan, ister istemez, her olayda bir bit yeniği arıyor. Keşke
İlker Başbuğ, geçmişte yapılan hataları kabul edip, beyaz bir sayfa açsa, başkalarını suçlayacağına, niçin bu noktaya gelindi onun bir muhasebesini yapabilse.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN