Her şey Devlet Bahçeli’nin
Ankara büro şeflerini
basın toplantısına çağırmasıyla başladı.
Enis Berberoğlu ile Bilal Çetin basın toplantısına gidince, sabahları benim de izlediğim “parametre” programının yalnız kalan kaptanı Deniz Bayramoğlu, sanıyorum entelektüel rengi daha ağır basan
ekonomik bir sohbet için beni davet etti. Daveti sevinerek kabul ettim.
***
Asya’dan Avrupa’ya vakitlice geçmek, Deniz’i canlı yayında zor durumda bırakmamak için sabahın köründe yollara düştüm.
Ama şikâyetçi olmadığım gibi yaşamımı verdiğim iktisadı, üstelik de bu bilim dalının kendi soylu yapısına uygun biçimde konuşacağımızdan dolayı mutlu bile sayılırdım.
***
Artık yavaş yavaş ilk sömestre sonuna gelmekte olan doktora dersinde de bir iki gün “yeni iktisat” paradigmasının temel taşıyanlarını anlattığımdan iştahım daha da kabarıktı.
Fizik değişince iktisat da değişir...
Atomun işleyişini çözen Newton fiziğinden,
atom altı parçacıklarının hareket yasalarını çözen
kuantuma...
Siyah-beyaz karşıtlığına dayalı klasik matematikten, griyi hesaplamaya sıvanan fuzi mantık matematiğine...
Teknolojiyi veri kabul eden Solow Büyüme Modeli’nden teknolojik gelişmenin hızını istediğimiz gibi ayarlayacağımız kabulüne dayalı Paul Romer Büyüme Modeli’ne...
Tarıma, emeğe, sermayeye ve girişimciye dayalı sanayi döneminden inovasyona endeksli bilgi çağına...
Klasik arz-talep eğrisinden, bu ilişkiyi tamamen ters yüz eden bilgi ekonomisine...
Sıkışık trafikte, çağın ve Klasik Ekonomi’nin nasıl değiştiğine dair kafamın içindeki resimle oynaya oynaya CNNTURK’e geldim.
***
Deniz Bayramoğlu ile hoş beş ve akışı konuştuktan sonra programa başlamak için stüdyoya geçtik. Yayın başlayıp, dünya piyasalarını kısaca ve hızlı bir şekilde taradıktan sonra tam konuya girecekken bir sürprizle karşılaştık.
Trabzon’a bağlanan televizyondan bir
general çıktı.
Genelkurmay Başkanı basın toplantısı yapıyor,
Orgeneral, yargı dâhil hepimize nizam veriyor, ne yapmamızı, nerede, nasıl durmamızı öğretiyor, CNNTURK de bunu naklen yayınlıyordu. Yetmedi, “parametre” programında olduğumuza aldırmadan arkadan bir de beni “
Ahmet Hakan” sanan
Tufan Türenç’e bağlandılar.
Ve zaman bitti...
***
Genelkurmay Başkanı, “millet ve vatan” sevgisini orduya tapınma ile özdeşleştiriyor ve
Bingöl’deki 33 askerimizin katline ait
sorgulama istemiyordu...
Halbuki dönemin
OHAL Asayiş Bölge Komutanı
emekli Orgeneral
Necati Özgen, Bingöl’de 24
Mayıs 1993’de 33 erin Bingöl-
Elazığ yolunda şehit edilmesi olayında Malatya’da askerlere eskort vermeyenlerin
ihmali olduğunu belirtiyordu. Bu ihmal kimin ve neyin ihmaliydi? İhmali savunmanın “vatan ve millet sevgisi”, 33 çocuğumuzun kimler tarafından ve niçin öldürtüldüğünün peşine gitmenin de “hainlik” sayılması gerektiği ilginç bir yaklaşımdı.
Tüm bu hamasette “işini iyi yapmak” gibi bir ölçü ise asla yer almıyordu...
***
Zamanımı boşa harcamaya mı...
Keyifli bir iktisat sohbetinden mahrum kalmaya mı... Hala askeriyenin üstten üstten herkese canlı yayınlarda nizam veren
muhtıralarına mı...
Asker lafını duyunca hazırola geçen medya anlayışına mı...
Neye yanacağıma şaşırdım.
***
Ama sonunda kendime kızdım.
İttihat Terakki ülkesinde sabahın köründe “yeni iktisat” aşkıyla yola düşmeye de...
Âleme muhtıra ve nizam vermeye alışkın general tavrını garipsemek yerine desteklemeye yatkın duran mecralarda, kuantum fiziğinin iktisat anlayışını anlatma gayretine de gerek yoktu. Üstelik bunu çok konuşma arzusunda olan Deniz Bayramoğlu’na da yardımcı olamadım. Galiba en çok da buna üzüldüm...