Amerika ve
Meksika seyahatlerinde bir grup meslektaşımızla
Başbakan'ı takip ettik. Pek çok konuşma dinledik.
Hepsi de önemliydi, hepsi de
Türkiye'nin dış
politika vizyonuyla ilgiliydi, hepsi de
ülke içi değişimi
analiz ediyordu. Ancak konuşmalardan biri var ki orada Sayın Başbakan, eskilerin ifadesiyle, muktezayı hal ve makama mutabık bir konuşma yaptı. ABD ve Meksika ziyaretlerini takip edebildiyseniz The German Marshall Fund'da (GMF) yapılan konuşmadan bahsettiğimi anlamışsınızdır. Türkiye saatiyle gece yarısına denk geldiği için arada kaynadı bu konuşma ancak üzerinde durulması gereken noktalar var.
Ergenekon davası devam ederken gel-gitler yaşanıyor. Kimi zaman 'Acaba Ergenekon soruşturmasını yürüten hukukî süreç
baskı altına alınıyor mu?' dedirtecek gelişmelere şahit oluyoruz. Bunda medyanın payı da var. Ayrıca bazı güçler daha ilk günden beri Ergenekon soruşturmasının üzerini örtebilmek için kıvranıyor. Çeşitli mahfillerde
Ergenekon davasının 'fasa fiso' olduğunu bile söyleyenler var; hatta bunu yurtdışına giderek heyecanla nakledenlere de rastlamak mümkün. Elde silahlar, bombalar, suikastlar, kirli tezgâhlar,
hain pusular vs. olmasa; Ergenekon'u bir fikir hareketi gibi sunacaklar. Ve maalesef Ergenekon
örgütünün
gönüllü avukatlığını yapanlar bazen bir
bardak suda
fırtına koparmayı başarabiliyor ve yetkili mercileri etki altına alabiliyor.
GEZİYE GÖLGE DÜŞÜRMEK İSTEDİLER
Başbakan Erdoğan'ın Amerika seyahati tam da böyle bir döneme denk geldi. Birileri Washington'a otağını kurmuş, Ergenekon davasının aslında muhalifleri sindirmek için açıldığını söylemiş, bazı kişi ve kurumların kafasında soru işaretlerinin açılmasına neden olmuştu. Bir süredir think-tank kuruluşları ve sözde Türkiye uzmanları aracılığıyla sürdürülen
lobi çalışmaları o kadar etkili olmuştu ki Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Washington'daki her konuşmasında Ergenekon yanlısı sorularla karşılaştı. Bazı düşünce kuruluşlarında yürütülen tek yönlü bilgilendirme belli çevrelerde tesirli olmuştu. Bardağı taşıran son damla ise Başbakan'ın Amerika'ya gelmesine az bir zaman kala yürütülen propagandalar olmuştu. Ergenekon müdafaasına bir de Doğan Grubu'na kesilen
vergi cezası eklenmiş; hükümetin, muhaliflerini sindirmek için her türlü yola başvurduğu imajı çizilmişti. Başbakan'a benzer sorular o kadar sık soruldu ki sonunda Başbakan dayanamayarak, 'Burada lobicilik yapanlar oldu galiba' demek zorunda kaldı.
Aslında ABD ziyaretinde bu tip ülke içi konulara girmiyordu Başbakan. Çünkü onun gündeminde Afganistan'a asker gönderilmesinin keyfiyeti,
PKK terör örgütüyle mücadele,
İran ile ABD arasındaki gerginlik, iki ülke arasındaki
ekonomik ilişkiler gibi önemli konular bulunuyordu. Ancak ortaya şöyle bir tablo çıktı: Sanki birileri aylardır Washington'a karargâh kurmuş, Ergenekon'u savunan yanlış bilgilendirmeler ve Doğan Grubu'nun
vergi cezasını başka mecralara çeken konuşmalar yapılmıştı. Ve bunun etkisi Başbakan'ın gezisine ciddi gölge düşürüyordu.
Tarihî önemi haiz
Beyaz Saray görüşmesi yalan yanlış bilgilere gark olmak üzereydi. Oysa Başkan Obama ile Başbakan Erdoğan'ın gündeminde çok ciddi meseleler vardı...
Sonunda Başbakan Erdoğan şunları söyledi: "Altını çizerek ifade ediyorum, eğer, çetelerle, mafyayla, hukuk dışı örgütlenmelerle mücadeleyi erteleseydik ya da bu mücadeleyi hiç yapmasaydık, ne ekonomide, ne iç ve
dış politikada ne de demokratikleşmede bugün ulaştığımız seviyeye asla ulaşamazdık. Sadece bizim iktidarımız döneminde şahit olduğumuz provokasyonlar bile, hukuk dışı örgütlenmelerin değişimin önünde nasıl bir engel teşkil ettiğini çok net olarak ortaya koymuştur. Eğer sorunlar zamana yayılmışsa, eğer sorunlar kördüğüm olmuşsa, bundan beslenen, bundan nemalanan, bunu istismar ederek kendisine ikbal sağlayan çevreler de oluşuyor. Dolayısıyla, siz herhangi bir sorunu çözmeye yeltendiğiniz anda bu çevreler, yani çeteler, mafyatik örgütlenmeler çeşitli taktiklerle ve tehditlerle karşınıza çıkıyor. Biz 7 yılda bunların tamamını yaşadık. Hâlâ da yaşıyoruz." Başbakan Erdoğan'dan iktibas ettiğim cümlelerden bazı kelimeleri fosforlu kalemle çizmek gerekiyor. Çünkü bu konuşma doğaçlama yapılmış bir açıklama değil; her bir kelimesi üzerinde hassasiyetle çalışılmış bir metindi. '
Çeteler, mafyalar, hukuk dışı örgütlenmeler, provokasyonlar, mafyatik örgütlenmeler, çeşitli taktiklerle tehditler..'
ERGENEKON YANDAŞLARI DÖRT KOLDAN ÇALIŞIYOR
Başbakan doğru söylüyor, 7 yıldır bu hükümet bunlarla karşı karşıya. Ergenekon davası bunu açıkça ortaya koyuyor. Ortada suç var, deliller var, olaylar var, failler var, faillerin suç aletleri var... Hiçbir şey yokken sanki bir dava uydurulmuş gibi davrananlar yalan söylüyor. Gerçek, onların naklettiği gibi değil. Somut suç delilleri bu soruşturmayı mecburi kıldı. Bunu örtbas etmek için çırpınıp duranlar bu ülkeye en büyük kötülüğü yapıyor. Zira tarih şahittir ki çetesini alt edemeyen demokrasileri, çete alt ediyor.
Başbakan Erdoğan, devlet adamı sıfatıyla hukukî sürece dikkat çekiyor ve yargılanan kişilerin peşinen suçlu ilan edilemeyeceğini söylüyor. Doğru bir tespit. Ancak bu, suçlanan kişilerin araştırılmamasını, soruşturulmamasını, hesaba çekilmemesini, ifadelerinin alınmamasını vs. gerektirmiyor.
Genelkurmay bile bazen bunu karıştırıyor.
Masumiyet karinesi denilen şey, yargı sürerken insanları hükümlü göstermekten kaçınmayı şart kılar; ancak bu, ortada hiçbir suçun olmadığı anlamına gelmez. Hele deliller ışığında mahkemeye sevk edilen insanların
beraat ettiğini ve suçsuz olduğunu da ortaya çıkarmaz. O yüzden Genelkurmay yetkilileri bazen gereksiz yere medyayı suçluyor. Çünkü medya var olanı gizleyemez. Açılan bir dava varsa, elde bilgiler ve bulgular varsa ve bu durum iddianamelere yansıdıysa bunu gizlemek suça ortak olmak anlamına gelebilir... Başbakan hukuki sürece vurgu yaptıktan sonra şunu ifade ediyor ki bu da çok önemli: "Türkiye'deki hukuk dışı örgütlenmeye ilişkin konu, şu anda yargı aşamasındadır. Benim bu konunun ayrıntılarına girmem zaten doğru olmaz. Ancak, ortaya çıkan iddianameler, iddialar, kirli ilişkiler, kirli senaryolar, çirkin planlar, Türkiye'nin geçmişte ne büyük bir tehdit altında olduğunu ortaya koymaya yetecek kadar malzemeyi gün yüzüne çıkarmıştır."
Başbakan'ın yukarıdaki paragrafta söylediklerinin altını kısaca çizelim: 'Ortaya çıkan iddianameler, iddialar, kirli ilişkiler, kirli senaryolar, çirkin planlar...' Yazılı bir metinden konuşan Sayın Başbakan'ın bu ifadelerle neyi kastettiğini anlamayan var mı? Bazı safderun insanlar ortada sanki bir şey yokmuş gibi davranarak tarihî bir hataya ortak oluyor. Başbakan hukukî sürecin sonunda akla karanın ortaya çıkacağını söylüyor. Tabii ki o süreç, nasıl bir ateş yumağının içinden geçtiğimizi ispat edecek. Hukukî sürecin sağlıklı bir sonuca ulaşabilmesi için tek şart var: Hukukî süreci baltalayacak derin müdahalelerden sakınmak. Dört koldan saldıran Ergenekon yandaşları, bu davanın akim kalması için her yolu deniyor çünkü...
MEKSİKA ZİYARETİNİN ÖNEMİ SONRA ANLAŞILACAK
Terör yine yapacağını yaptı ve 7 evladımızı şehit etti. Zamanlaması düşündürücü. Başbakan'ın Amerika'da Başkan Obama ile görüşmesine saatler kala gerçekleştirilen bu vahşi
eylem belli ki bazı mesajlar taşıyordu. Olay duyulur duyulmaz tehevvüre kapılanlar oluyor. Yaşananlar karşısında üzülmemek, lanet okumamak elde değil; ancak
terörle mücadele oyuna gelmemeyi, soğukkanlı kalmayı, planlı-programlı bir şekilde
hesap sormayı gerektirir...
Şöyle düşünmek lazım: 'Bu eylemi yapan alçaklar neyi planlayarak bu korkunç cinayeti işliyor?' Bu sorunun cevabına kafa yormadan söylenen her söz, stratejik anlamı olmayan bir heyecanın sonucudur. Belki örgüt yaptığı eylemlerle adından söz ettirmek, taraftarlarına güçlü olduklarını ispatlamak, halkı dehşete düşürerek korkutmak, vatandaşı karşı şiddete
teşvik etmek, insanları güvensizliğe itmek, gazetelere
manşet olmak, iç ve dış politikadaki önemli gelişme ve oluşumların kimyasını bozmak... Evet! Örgütler geniş çaplı eylemler yaparken bu tip hesaplarla yola çıkar.
Tokat'taki kanlı eylem sonrasında 'Başbakan Meksika'ya gitmesin, hemen dönsün' demek bu yüzden yanlış. Bu, sadece Meksika gezisinin çok önemli ve faydalı olmasından kaynaklanmıyor. Terör örgütü istedi diye Başbakan(lar) program değiştiremez; tıpkı o hain örgütün planlarına uygun manşet atılamayacağı gibi.
Neyse ki Meksika gezisine devam edildi. Bütün resmî ziyaretler bitince
heyet geri döndü. Bunu bildirirken bile 'Turistik kısmı iptal edildi' demek yanlış; çünkü nasıl ki biz ülkemize gelen önemli ziyaretçileri tarihî eserlerimize (
Sultanahmet,
Ayasofya gibi) götürüyoruz; Meksikalı yetkililer de kendi kültürel miraslarına (Aztek Piramitleri gibi) davet ediyor. Başbakan, bu kısmını iptal etti; Meksika devleti de bu durumu anlayışla karşıladı ve
Latin Amerika ülkeleri için Türkiye yeni bir kapı aralamış oldu. Bu gezinin önemi ilerleyen senelerde daha iyi anlaşılacak...
Bu arada meslektaşlarımızla Meksika'daki Türk lisesine ve kültür merkezine gittik.
Tablo hep aynı. Anadan yardan serden geçmiş bir avuç
Anadolu evladı, onlardan sevgi derlemek için çırpınan masum çocuklar, yapılan gayretleri takdirle karşılayan o ülkenin yetkilileri... Kalplerimiz inşirahla doldu.
Allah emekleri zayi etmesin; çünkü bu emeklerin kıymeti de ancak uzun yıllar sonra anlaşılabilecek.