Nedir iki yüzlülük? Hem
demokrasiden söz edip, hem darbeleri savunmaktır.
Nedir iki yüzlülük?
Hem demokrasiden söz edip, hem askeri siyasetin göbeğinde tutmaya çalışmaktır.
Nedir iki yüzlülük?
Hem demokrasiden söz edip, hem askerin devlet içind
e devlet konumuna göz yummaktır.
Nedir iki yüzlülük?
Hem demokrasiden söz edip, hem farklılıkları, çoğulculuğu reddetmektir.
Nedir ikiyüzlülük?
Hem demokrasiden söz edip, hem
Türkiye’yi siyasal partiler mezarlığına çevirmektir.
Nedir iki yüzlülük?
Hem demokrasiden söz edip, hem ifade açıklama özgürlüğünü boşlamaktır.
Nedir iki yüzlülük?
Hem Batı deyip, hem Batı’yı Batı yapan demokrasi gibi, hukukun üstünlüğü gibi,
insan hakları gibi değerleri hiçe saymaktır.
Nedir iki yüzlülük?
Hem
Avrupa Birliği deyip, hem AB projesinin farklı etnik ve dini kimlikleri, inançları demokrasi çatısı altında yaşatmayı öngören bir büyük barış projesi olduğunu unutmaktır.
Nedir iki yüzlülük?
Hem Batı deyip, hem çağdaş uygarlık deyip, hem gereklerine yan çizmek, hem ülkenin tarihini bile kendi halkında gizlemektir.
Halil Berktay’ın bir yazısı bana böyle bir esin kaynağı oldu. Başlık da onun yazısının başlığı. 5
Aralık tarihli Taraf’taki yazısının bir bölümü şöyleydi:
“Niyazi Berkes’in
küçük bir denemesi Yön Yayınları’ndan çıkmıştı 1965’te:
İki Yüz Yıldır Neden Bocalıyoruz?
Gabriel Garcia Marquez ise Latin Amerika’nın tarihsel trajedisini Yüz Yıllık Yalnızlık diye anlatmaya çalışmıştı.
Bugün ben geç dönem
Osmanlı ve sonra Türk modernleşmesinin diplomatik boyutu, yani meselâ Türkiye-Avrupa veya Türkiye-Batı ilişkileri hakkında bir şey yazmaya kalkacak olsam, herhalde başlığını İki Yüz Yıllık İkiyüzlülük koyarım.
Şark kurnazlığının özel bir türü diye de bakabileceğimiz bu Osmanlı ikiyüzlülüğü, İttihatçılardan itibaren ve sonra Kemalistlerle birlikte Türk milliyetçiliğine de geçti.
İçe ve dışa dönük söylemler iyice ayrıştı, farklılaştı.
Cumhuriyet döneminde siyasetin merkezine öyle bir elit oturdu ki, Avrupa’ya medenî ve kendi halkına müstebit çehresini göstermenin ustası oldu.
İki yıl önce bir arkadaşımla dertleşiyorduk; özel sohbette geçtiği için ve aynı zamanda kullandığı ifadenin sertliği nedeniyle, adını anmayacağım.
‘Halilciğim’ demişti, ‘Şöyle bir Beyaz Türk
tipi yaşıyor Türkiye’de: Hem liberal, hem Atatürkçü; hem Batılı, hem Batı ve hattâ evrensellik düşmanı; hem bizi dünyaya tanıtan Türklerle gurur duyar, hem Orhan Pamuk’a lânet yağdırır; frak giyeriz, baloya gideriz, cazın iyisini dinleriz, Petrus şarabı içeriz ve Kürtleri sinkaf ederiz’ kafasındadır.”
Bu satırlar belki sizi de düşündürür.
Paul Eduard bir şiirinde demiş ki:
İnsanlarda tek güzel
kanun,
suyu ışık yapmaları,
düşü gerçek yapmaları,
düşmanı kardeş yapmalarıdır.(*)
İyi pazarlar!
——————-
* Halil Berktay,
Sabancı Üniversitesi
öğretim üyesi, Weimar Türkiyesi, Kitapyayınevi,
Mart 2009, s.18.