En baştan söyleyelim, DTP kapatılmamalı... Dosyasını ayrıntılı olarak bilmiyorum ama bu partinin kapatılmasının
Türkiye’nin hayrına olmadığını görmek ve anlamak için yeterince malzeme vardır. İçinde bulunduğumuz “
açılım” günlerinin atmosferini bir yana bırakın, sadece partilerin kapatıldığı bir
demokrasi olmamak için DTP kapatılmamalıdır. Ve zaten parti kapatmanın; hele DTP gibi kadroları normal şartlarda bile kolaylıkla değişebilen bir partiyi kapatmanın elle tutulur bir faydası da olmayacaktır. Partilerinin kapatılmasını ülkenin demokrat unsurlarından daha fazla umursuyor görünmeseler de DTP açık tutulmalıdır.
Yine, bilmiyorum
Ahmet Türk,
Sırrı Sakık,
Selahattin Demirtaş,
Aysel Tuğluk hatta Emine
Ayna gibi isimler son günlerde yaşanan dehşet
manzaraları için gerçekte neler düşünüyorlar. Bütün olup bitenleri bir siyasi faaliyet olarak görüp, partileri adına mutlu mu oluyorlar? Veya ipin ucu başkalarının elinde de onlara da sadece seyretmek mi kalıyor? Veyahut her iki durumda da sonuçtan memnunlar mı? Taşıdıkları duygular ne olursa olsun, yani ister gösterileri tasvip etsinler ister de zorla tasvip ettirilsinler; bu ülkede demokratik açılımdan,
Kürtlerin temel haklarını kazanma fikrinden, eşitlikten söz etmeleri artık zordur. Söz edecek olsalar da bugün en kritik zamanda tavır koyamayanlara, yarın şartlar normalleştiğinde kim inanır, muammadır.
Sadece DTP yöneticileri için değil bütün Kürt siyasal elitleri için geçerli bu. Madem yıllardır ortak bir çözüm ve açılım iradesi vardı, bir fikir birlikteliği vardı; o halde şimdi bunun gereğini yapmak, tepki koyabilmek, bir kez olsun adı her neyse o iradeye
itiraz edebilmek gerekir.
Türkiye, onyıllar sonra ilk kez, ciddi bir şekilde
açılımı günd
emine almışken, kanlı, acılı, derin bir sorunu çözmek için bir şeyler yapmaya çabalarken ve zaten ülkenin bir bölümü bu konuda rezervli, peşin hükümlüyken
Güneydoğu sokaklarına hakim olan manzara “çözüm istemiyoruz”dan başka neyi ifade eder?
O manzaraya
seyirci kalmak, sessiz kalmak, bir siyasetçi olarak, bir aydın olarak tepki koyamamak neyi ifade eder?
Türkiye’nin barış umudu,
Kürtlerin daha iyi bir ülkede yaşama hakları ve en önemlisi de bütün bunlar için yakalanan tarihi fırsat Öcalan’ın pek ciddi olmadığı anlaşılan cezaevi şartlarına itirazından daha mı önemsizdir?
Bu gösterileri yapanlar, ön saflarda yürüyerek
teşvik edenler gerçeğin ne kadar farkında bilinmez ama onların sergilediği tabloyu rüyasında bile göremeyecek çok sayıda demokrasi düşmanının varlığından haberdarız. Sokaklarda yürüyen, camları kıran, ortalığı ateşe veren, o gencin ölümüne neden olanlar başka; bütün bunları oturdukları yerde kar hanesine yazanlar başkadır...
Tabloyu dürüstçe okuyalım...
Habur gösterisine rağmen geri adım atmayan çözüm iradesine karşı, topyekün bir direnç yaşanıyor. Türkiye’nin geri kalanını çözümden uzaklaştırmak, hiçbir şekilde çözüm istemeyenleri güçlendirmek ve bütün Kürtleri DTP/
PKK eksenine mahkum etmek için artık çağdışı kalmış bir plan sergileniyor.
Açılımla arada büyük fark var... Sokağı ateşe verenler daha kaliteli bir açılım, Kürtler için daha iyi bir hayat, Türkiye için daha fazla demokrasi talebi dile getirmiyorlar. Aksine İmralı’nın egosu için bütün bunları feda edebileceklerini gösteriyorlar.
Yine de soğukkanlı olmak ve tecrübeyi konuşturmak zamanıdır. Tıpkı DTP’nin kapatılmaması gerektiği gibi, sabırla, sükunetle çözüme doğru yürüyüşten geri dönülmemelidir.
Zira Kürt meselesinin halli, ikiyüzlü siyasetin, PKK’nın veya DTP’nin değil, bütün Türkiye’nin hayrınadır. Çözüm olmazsa kaybedecek olan bugün sorumsuz davrananlar değil, Türkiye olacaktır.