Bir iddiaya göre küresel
kriz başladığında ilk seçilen
kurban Lehman Brothers oldu. Aslında normalde liberal kapitalizmi 'kazancı bireyselleştirip zararı toplumsallaştıran' bir düzen şeklinde anlayan
Amerikan devletinin
Citibank gibi Lehman Brothers'ı da kurtarması gerekirdi, öyle olmadı.
Çünkü bu kuruluşa dünyada en çok para kaptıran,
Körfez ülkeleriydi. Kriz patlak verdiğinde Suudi
Arabistan Kralı Abdullah, bunun "Araplara karşı bir
komplo" olduğunu söylemişti ki, bugün Kral Abdullah'ın o zaman söylediklerinin hiç de yabana atılır olmadığını düşünebiliriz.
Körfez ülkeleri gelinen noktada kritik bir döneme girmiş bulunuyorlar. Hepsi için değilse de,
Dubai için
tehlike çanları çoktan çalmış bulunuyor. Gelen haberler iç karartıcı. Dubai rüyasının kurulmasında önemli payı olan ve aynı zamanda hükümetin sahip olduğu Dubai World'ün 59 milyar dolar borcu var, Dubai'nin toplam borcu ise 80 milyar olarak telaffuz ediliyor. Dubai, borcunun 6 ay ertelenmesini talep ediyor. Dubai çaresiz, "kendi
modeli"nden başka kaynağı yok.
Dubai için "kaynak" sözcüğünü kullanmam aslında bir ironi. Çünkü bu, çölün ortasında yalancı
cennet inşa etme düşüne dayalı bir model. Üretime, sanayi, tarım veya hizmete dayalı olmayan bu model sadece insanlara eğlence, gösteriş, sorumsuz
tüketim ve insan tahayyülünü zorlayan fanteziler sunuyor. Çölün ortasında yükselen gökdelenlerin toplamından meydana gelen bu yerleşim birimine "şehir devleti" demek zor;
medeniyet tarihçileri, şehirciler ve filozoflar şehir devletlerinin güçlü geleneklere dayandığını, kuruluş ve pratiklerinde güçlü medeniyet tohumlarını taşıdıklarını kaydederler. Çöl gökdelenlerinde geleneğin izi yok. Dubai hiçbir geleneğe, hiçbir medeniyete ve hiçbir dine ya da felsefi öğretiye ait değildir. Nevzuhurdur, bid'attır, birdenbire çölün ortasında mantar gibi bitmiştir. Betonun, demirin, asfaltın ve her şeyin sentetik ve plastik olarak düzenlendiği yapay mekânların fışkırdığı bir gösteri vahasıdır. Bu vahada insanlar, çölün cehennemî sıcağında dinlenmezler, eşyanın tabiatına aykırı olarak
buz pateni yaparlar, yedi yıldızlı görkemli otellerde çılgınca para harcarlar.
Büyük
yabancı finans kuruluşu ve şirketlerin desteğinde inşa edilen insan yapımı adalar gibi dev projelere
imza atılan Dubai'de, küresel krizle birlikte emlak piyasası büyük
darbe aldı. Zahiri bir bakış açısından Dubai krizinin finans ve emlak sektöründeki derin sarsıntıdan kaynaklandığı söylenebilir. Dubai krizinin köşede kıyıda kalmış olan başka bir boyutu var ki, bu krizin en trajik bölümünü teşkil etmektedir.
Krizin patlak vermesinden sonra geriye milyar dolarlık borç yükü kaldı. Büyük yatırımların inşaatında çalışmak üzere çoğu
Güney Asya'dan olmak üzere binlerce göçmen
işçi Dubai'ye
akın etmişti. Bu işçiler, şimdi ülkelerine dönme sıkıntısıyla karşı karşıya bulunuyorlar.
Küresel ekonomiyle en iyi entegre olmakla övünen Dubai,
modern köleler için bir kâbus oluyor. Eski çağlardaki kölelik düzenini hatırlatan Dubai'de iş bulabilen
yoksul Asyalılar, şimdi çarkın en sıkışık yerinde geleceklerinden umut kesmiş bulunuyorlar. Onlar, ayda 75 veya 120 dolarla iş bulabildikleri için kendilerini şanslı sanıyorlardı. Şimdi bir daha dönmemek üzere ülkelerine nasıl gidebileceklerini düşünüyorlar.
Tarih kitapları, Müslümanların yaşadığı bir yerde aşırı yoksullukla aşırı zenginlik iç içe yaşıyorsa, orada manevi hiyerarşi gibi sosyal düzenin de altüst olmaya yüz tuttuğunu yazar. Dubai yalancı bir cennet, sahte bir mutluluk, korsan eğlence sektörü ve sonradan görmeliğin çölün göbeğinde yükselen sembolüydü. Sadece bir seraptı, kriz serap ile hakikatin aynı şeyler olmadığını bir kere daha öğretmiş oldu bize. Geleneğe, üretime, emeğe ve ihtirama dayalı olmayan her sonradan görme zenginlikleri bekleyen mukadderat budur.
İstanbul gibi üç bin senedir büyük ve görkemli imparatorluklara,
İslam medeniyetine merkez olmuş bir şehri Dubai'ye benzetmek isteyenler bu trajik olaydan gerekli dersleri çıkarmış olmalı.