Dün... Telaşsız bir rahatlıkla uyandım. Hem pazardı, hem de bayramın üçüncü günü. Asık bir yüzle yağmakta olan rahmet ortalığı derleyip toparlıyor, silip süpürüyordu. Kurbanlıklara yordum.
Bizim bu topraklarda çok çektiğimiz ve çekmeye de devam ettiğimiz...
İnsanların ırkı, dini, mezhebi, düşünce ve
yaşam biçimiyle uğraşma ilkelliği ve çirkinliği, faşist
İsviçre Halk Partisi sayesinde o ülkeye de sıçramıştı.
İsviçre
halkı, yeni minare yapımına
yasak getirilip getirilmeyeceğine karar vermek amacıyla düzenlenen referandumda dün
sandık başına gitti. Referandumun gündeme gelmesine öncülük eden İsviçre Halk Partisi, önceki yıllarda da göçmenlere karşı kampanyalarıyla dikkati çekiyordu.
***
İsviçre “minare yasağı” konusunda sandık başına giderken...
Cenevre’de de aşırı bir hareketlilik söz konusuydu...
İsviçre’nin Cenevre kentinde kapitalizm karşıtı
protestocular,
banka, dükkân ve kafelerin camlarını kırmış, araçları ateşe vermişti.
Gösteriye katılanlar, bugün başlayacak ve üç gün sürecek Dünya
Ticaret Örgütü (DTÖ) Bakanlar Konferansı’nı protesto etmekteydi...
***
Türk medyasının dünyadan çok uzakta yaşamasından müşteki olarak, DTÖ toplantısı ile ilgili basında pek bir haber bulamayacağımız konusunda iddiaya girmeye bile hazırım.
Hâlbuki küresel
kriz ve korumacılık nedeniyle Dünya Ticaret Örgütü gündemin tam göbeğinde...
Küresel Ticaret Alarmı adlı girişimin son raporu,
Kasım 2008’den bu yana en az 192 ayrı korumacı adım atıldığını, bu konuda en faal ülkenin Çin olduğunu ortaya koyuyor.
Dolayısıyla Dünya Ticaret Örgütü’nün bugün başlayan 7. Bakanlar Toplantısı, bu açıdan önem taşıyor.
***
İsviçre’deki minare referandumu...
Cenevre’deki şiddet içeren protestolar...
Ekonomi ve
finans çevrelerinin dikkatle izleyeceği DTÖ toplantısı...
Bunlar kimin umurunda, kimin umurunda değil, bilmiyorum.
Ama bildiğim tek şey, benim de aralarında bulunduğum ezici çoğunluğun tek gündeminin, dün geceki El Clásico, yani “Klasik” adıyla anılan
Barcelona ve
Real Madrid futbol takımları arasında oynanan maç olduğuydu.
***
Real Madrid- Barcelona maçı sadece bir maçtan ibaret değil, gizli ve açık tarihsel bir rekabetin de ölçüsü...
Dün gece kapışan iki takımdan biri İspanya’nın başkenti Madrid’i, diğeri ise 17 özerk bölgeden biri olan Katalunya’nın başkenti Barcelona’yı temsil ediyor.
Tabii...
1931’de bölgesel özerklik mantığına dayanarak kurulan 2. Cumhuriyet’i... Ona karşı ayaklanan merkezi kraliyet yanlısı
Franco güçlerini... Ve üç yıl süren
iç savaş boyunca Franco güçlerine karşı inatla direnen Barcelona’yı anımsamak gerekir.
Ancak, iç savaşın 1939’da kaybedilmesiyle, Franco Katalan kimliğini reddettiği gibi, Katalanca’yı da yasaklar.
***
Bu
baskı döneminden Barcelona Futbol Kulübü de fazlasıyla nasibini alır.
1937’da solcu kulüp başkanı Josep
Puyol, Franco milisleri tarafından öldürülür; kulübün Katalanca adı İspanyolca Club de Fútbol Barcelona’ya dönüştürülür; kulüp armasından Katalan bayrağı çıkarılır. İşte o günlerden bugünlere, Barcelona takımı Katalanlar için farklı bir anlam kazanır. Bugün kulübün resmi sloganı olan ve “bir kulüpten daha fazlası” anlamına gelen “Més que un club”, o günlerden kalmadır.
***
Bölgesel özerkliklerin anayasal güvenceye alınmasının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen, Madrid maçları Katalanlar için büyük bir önem taşımaya devam ediyor...
Çünkü Madrid-Katalan rekabeti sosyal ve siyasal alanda hala tüm canlılığıyla sürmekte...
Bu açılardan bakılınca, birçok Katalan için Real Madrid’i yenmek hala bir
özgürlük meselesi; birçok Madridli için Barcelona’yı yenmek ise İspanya’nın birliğini ve bütünlüğünü koruma anlamına gelebiliyor...
Bakalım sonuç ne olacak?
***
Dün hem pazardı, hem de bayramın üçüncü günü... Asık bir yüzle yağmakta olan rahmet ortalığı derleyip toparlıyor, silip süpürüyordu...
Ben, İsviçre’den kalktım, İspanya’ya uzandım.
Bir dünyalı olarak yerkürede dolanıp durdum...