Kafes Eylem Planı ile ilgili, yazı yazan iki üç kişiden biri olarak, e-
posta yağdı ta ilk gün. “Taraf’ın palavralarına inanıyorsun... Ahmet uyduruyor sen destekliyorsun”dan tutun da,
darbe çığırtkanlığıma kadar yazmayan kalmadı.
Pekiii, şimdi n’oldiii?!
Tutuklama kararı çıktı.
Kiminle ilgili?
İkisi
Albay, biri Yarbay üç kişiyle ilgili.
Gerekçe?
Kafes!
Kafes,
Ergenekon’un yan kolu. Azınlık cemaatlerine yönelik suikast girişimleri düzenlemekle suçlanıyor! Ve bu
soruşturma kapsamında iki albayla bir
yarbay tutuklanıyor.
Tutuklanan Albay Levent Gülmen’in adı,
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki bir cuntanın, AK Parti’yi
hedef aldığı yönünde iddialara yer veren,
Kafes Eylem Planı’ndaki
41 kişilik hücre listesinde geçiyordu. Planda, Gülmen’in “Ergenekon Örgütü”ne ait belgeleri
imha ettiği öne sürülmüştü.
Tabi bu adamlara, hatta, “
Ordu darbe yapmasın da ne yapsın?!” diye sorduğu iddia edilen ve sesi internete düşen amirale bakıp da bütün TSK’yı suçlamak çok yanlış. Ama bu
eylemlere kalkışan ya da bu tür eylemleri tezgahlayanların mutlaka
sivil uzantıları da var. Bunların ortaya çıkarılması gerek. Çünkü bugün Kafes ortaya çıkarılır yarın Mafes çalışmaları başlar. Demokrasiyi, sandığı içinize sindirmediğiniz zaman darbecilere başvurmak, bizim kimi sivillerimizin
doğal refleksidir. Bakar ki, siyasi parti kurarak, konuşarak, adam gibi tartışarak bi yere varamıyor, o zaman çareyi
silahta arar. İktidar hırsı öylesine bürmüştür gözünü. Her
seçim sonunda,
yönetim katından uzak kalanlar, birer ikişer toplanmaya başlarlar, Ankara’da, kimi evlerde. Mutlaka
emekli bir kaç da asker bulurlar hala görevde olanlarla bağlantısı bulunan. Bunlara üç beş de maceraperest katıldı mı, başlar darbe hazırlıkları.
Bunları açıklamak, kınamak, teşhir etmek TSK düşmanlığı değildir! Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüzde 99’unun bu işlerle ilgisi de yoktur. Ama ilgisi olanları ortaya çıkarmak herkesin görevidir.
Ne çabuk 12
Mart darbesini unuttunuz? O darbeden bir hafta önce, ordu içinde, sosyalist devrim yapmak için dışarıdaki kimi sivillerle işbirliğine girmiş
general ve albaylar, Genel Kurmay Başkanı’nca anında görevden alınıp emekli edilmedi mi?
Ha unutmadan,
darbe planları AK Par-
ti’ye yönelik yapılıyor diye için için destekleyenler, yarın bir gün sizin gönül verdiğiniz parti
iktidara gelir ya da
koalisyon ortağı olursa, bunlar durur mu sanıyorsunuz? Asla! İnsanları yiyip bitiren iktidar hırsı sürdükçe, ya herro ya merro diyerek,elde silah Çankaya’ya çıkmak isteyenler olacaktır. Ta ki
demokrasiyi herkes içine sindirene değin!!
Ulan para mahvettin beni bu dünyada
Adana’da
temizlik işciliği yapıyor garibim. Daha kırkına yeni basmış. “Lan para bu dünyada beni mahvettin. Öbür dünyada karşıma çıkma!” diye bir
mektup bırakıp ardından
intihar ediyor.
Evinde bekleyen iki çocuğu var,
Bayram gelmiş, metelik yok cepte. Karısını arıyor telefonla, hakkınız
helal edin diyor, çaresizlik içinde ve çalıştığı fakültedeki
demir boruya iple asıyor kendini.
Nasıl bir çaresizliktir bu? İnsanın hiç bir zaman baş vurmaması gereken bir yöntemdir intihar! Ölümcül hastalıktan dolayı tarifsiz acılar ya da işlenen
cinayetler sonu duyulan vicdan azabı sonucu intiharı anlarım da, parasızlıktan intiharı anlamam. Mutlaka
yardım eli uzatacak bir insan, bir kurum vardır. Bunlara baş vurmadan insana nasıl kıyar canına; öksüz bırakır iki yavrusunu? Ne diyelim,
Allah rahmet eylesin...
Turgut
Özal öldürüldü mü?
Bu
tartışma bitmeyecek. Kızı Zeynep Özal, bir sinema filmi görmüş ona dayanarak, “Keşke babama
otopsi yaptırsaydık!” demeye başlamış. Şimdilerdeyse
Ahmet Özal, babasının öldürüldüğüne inandığını söylüyor. Hatta “halkın yüzde 96’sı benim gibi düşünür!” demekte.
Peki madem böylesine yaygın bir
inanç var,
Adli Tıp Kurumu bu işi hemen çözebilir. Mezarı açıp
kemik, kalmışsa, saç, tırnak örneklerini tahlil eder ve
zehir kalıntıları olup olmadığını saptar vücutta. Bunu yaptırmak da çok zor bir iş değil. Ailenin mahkemeye baş vurması, “babamızın bir cinayete
kurban gittiğini sanıyoruz. Bunun kanıtlanması için mezarın açılmasını istiyoruz!” demesi yeterli.Firavunların mumyalarını açıp kemiklerini inceleyen bilim adamları bile, falanca firavunun nasıl öldüğünü üç beş günde anlayabiliyor. Bu işi daha fazla dillendirmenin bi anlamı yok! Hemen mahkemeye başvuracaksınız, gerçeği öğrenmek istiyorsanız!
AH AYLA HANIM VAH AYLA HANIM
Siz ya okumuyorsunuz yazılanları ya da o kadar dik başlısınız ki, başkalarının da haklı olabileceğini, yüzde bir oranında da olsa, kabul edemiyorsunuz. Makyavelizm matahdır, demedim. Ama dış ilişkilerde zaman zaman göz ardı edilmemesi gerekir, dedim. San Tzu’nun ‘Art of War /
Savaş Sanatı’ adlı kitabı da. Açılım meselesi apayrı bir konu. Onu da tartışırız sizinle. Sizin yazdıklarınız önemli. Çünkü
Türkiye ortalamasını temsil ediyorsunuz; en azından bir kesimini. Elbette ciddiye alınacaksınız ve elbette size
cevap yazacağım.
Makyevelizm illa da yalan söylemeyi gerektirmez. Ben dış ilişkilerde Makyevelist davranmaya zaman zaman gerek duyulabilir diyorum. Bunu her
ülke yapar.
Ta Cesare Borgia’dan bu yana! Prens’i bir daha okuyun dikkatle. Demokrasi bir trendir, inilir de binilir de, lafı umarım size ait değildir. Çünkü demokrasi binildi mi inilmez bir trendir; o kadar!
Size Ahnet Davudoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabını öneririm. Lütfen dikkatle okuyun. Ben de bayramanızı kutluyorum; saygılar sunuyorum efendim.