Maraş,
Çorum,
Sivas,
Gazi Mahallesi ve
Başbağlar olayları...
Bunlar,
Türkiye'nin son 30 yıllık geçmişinde yaşanan en dramatik ve kanlı olaylar silsilesinin kilometre taşları...
Sünnilik-
Alevilik eksenli fay hattının kanlı bir boyuta taşındığı hadiseler.
Kim ne yaptı da böyle oldu?
Tahrik mi var, planlı bir hesaplaşma mı, yoksa planlı bir
komplo mu?
Bu hadiselerin, bugüne kadar Sünni-Alevi ilişkilerini hep bir
öfke platformunda tuttuğu ve tarihten gelen soğukluğu beslediği kesin.
Maraş, Çorum,
Gazi Mahallesi dendiğinde Aleviler kendilerine karşı bir "Sünni saldırısı" görür ve Sünni renkli her şeye karşı öfke ile tavır koyarlar.
Başbağlar ise Sünni camia tarafından, bir "
Kürt-Alevi rövanşı" gibi algılanır ve orada da mukabil öfke birikimi hasıl olur.
Bu hadiselerin bugüne kadarki siyasi yansıması, Maraş, Sivas, Çorum ve Gazi olaylarında sağ-muhafazakar tanımlama doğru olursa Sünni-İslamcı siyasi çevrelerin suskunluğu,
tahrik savunması içine girmesi ve bunlara karşı Başbağlar katliamını ve o alandaki sol suskunluğunu öne çıkarmasıdır.
Yani bu olaylar, derinden derine akan bir Sünni-Alevi geriliminin
Cumhuriyet dönemi sıcak motivasyon unsuru olmuştur.
Sünniler'in, Hazreti Ali ve Ehli Beyt'e karşı derin muhabbeti,
Kerbela vahşetindeki yürek yangını Alevi kesimde fazla önemsenmemiştir.
Ve
Başbakan'ın son
Kızılcahamam konuşmasındaki fark...
Onur Öymen'le gelen "Analar ağlamadı mı" söylemi etrafında, Başbakan yepyeni bir duruş sergiliyor. Şunları söylüyor:
"
Kurtuluş Savaşı'nda analar ağlamadı, Çanakkale'de analar ağlamadı ama Dersim'de analar ağladı. Kahramanmaraş'ta analar ağladı, Çorum'da analar ağladı, Sivas'ta, Başbağlar'da, Gazi Mahallesi'nde analar ağladı. 30 yıldır benim 81 vilayetimin tamamında ağlayan,
gözyaşı döken analar var."
Başbakan'ın bu sözlerini
Radikal gazetesi "Başbakan 'Milli görüş' gömleğini şimdi yırttı: Sivas
açılımı" başlığı ile veriyor.
Bu, Milli Görüş çizgisinden gelen bir siyasetçinin Başbakan Erdoğan'ın şahsındaki değişimine işaret eden dikkat
çekici bir yorum.
Peki Başbakan'ın bu yaklaşımının altındaki zihniyet çerçevesi ne olabilir? Başbakan, bütün bu olaylarda rol alan kesimler arasında bir "taraf" değişikliği içine mi giriyor yoksa herkesin ağzına bir
parmak bal sürme siyaseti mi izliyor?
Bence ikisi de değil.
Çünkü bir "
Taraf" değişikliği, Başbakan'ı oradan oraya savurur ve "Aleviler"i kazansa bile günahı "Sünniler" üzerine yıkmak gibi bir durumla karşı karşıya bırakır. Böyle bir tavrın, diyelim benim memleketim Kahramanmaraş'ta kabul edilebilir bulunmayacağı açık. Çünkü tüm bu olayların yaşandığı şehirlerde, farklı toplumsal algılar oluşturduğu bir gerçek ve bunların bir siyasi nutukla değişmesi kolay değil.
Ben, Başbakan'ın konuşmasını, basit bir Sivas-Başbağlar dengelemesi ve gönül alma siyaseti olarak okumayı da doğru bulmam. Çünkü o tür gönül alma siyasetleri çok yüzeyseldir ve kimse tarafından kabul görmez. Hadiselerin gerçek boyutu ile toplumlarda oluşturduğu derin acılar, böyle yüzeysel yorumlarla telafi edilemez çünkü.
Peki ne?
Bu soruya karşılık olmak üzere Başbakan'ın konuşmasının son bölümündeki şu ifadeler kayda değer bulunabilir:
"
Hani bir türkü var, adı Drama
Türküsü'dür. Hem drama türküsüdür hem de dramatiktir. 'Mezar taşlarını Hasan
koyun mu sandın, adam öldürmeyi Hasan oyun mu sandın' der. Türkiye'nin yaklaşık 30 yıldır gördüğü
manzara oyun değil. Bu süreç bu şekilde devam edemez, etmemelidir. Bu oyunları inşallah bozacağız. İstismar zeminlerini inşallah kaldıracağız."
Bu sözlerle Başbakan, "
Çocuk oyunu" olmayan bir "
Oyun"un altını çiziyor ve "Bu oyunları bozacağız inşallah" diyor.
Oyun ne?
Oyunun arkasında kim var?
Sanırım Türkiye,
Ergenekon davaları ile bunu çözmeye çalışıyor.
"Bizi kimse
Kafes'e koyamaz" diye sesleniyor Başbakan Kızılcahamam'dan...
Evet "Kafes Kod Adlı" günler yaşıyoruz.
Bu planların içinde Sünni-Alevi gerilimini beslemek,
Müslüman-Gayrimüslim hesaplaşması izlenimi oluşturmak ve oradan siyasi sonuçlar üretmek gibi provokasyon projeleri var.
Başbakan, muhtemel ki kendi içinde, adı geçen illerimizi riskli iller haline getiren o mahut kanlı olayların, arkasındaki kanlı projeyi daha iyi görmüş ve bugün Sivas ile Başbağlar'ı aynı cümle içinde ve aynı yüklemde buluşturmayı
tercih etmiş olmalı.
Ergenekon dosyaları, gerçekten tarihi bir bilinçlenme-aydınlanma imkânı sunuyor.
Tüm siyasetçiler de, Ergenekon'da direnç odağı oluşturmak yerine, şeffaflaşma sürecinin en sağlıklı biçimde işlemesini sağlamayı ve Türkiye'nin "bağırsaklarının temizlenmesi"ne katkıda bulunmayı tercih etmeliler.
Sivas ile Başbağlar'ın arkasında aynı tahrik odakları varsa ve Türkiye bunu ortaya çıkarabilirse, ne müthiş bir aydınlanma olur, düşünebiliyor musunuz?
Keşke Başbakan, edindiği bilgileri ve yaşadığı zihinsel süreci kamuoyu ile paylaşsa...