Normal bir ülkede yüzyılda yaşanabilecek olayları biz bir yılda yaşadığımız için şaşırma ve ürkme yeteneğimizi kaybediyoruz.
En korkutucu
katliam planları bile karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi fark etmemize yetmiyor. Birçoğuna göre ortada bir cunta ya da
Ergenekon denen bir
örgütlenme yok.
Oysa sadece
gazete arşivleri bile riskin büyüklüğünü bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Buyurun arşivlere beraber bakalım.
Silahların,
eylem planlarının sadece bir kısmını hatırlayalım...
Her şey Ümraniye'de ki bir gecekondu da ele geçen 27 el
bombası ve TNT kalıplarıyla başladı.
Sırasıyla; Eskişehir'de Fikret Emek'in evinde suikast
silahları, C-3 patlayıcılar, el bombaları ve muhtelif bombalar ele geçti.
Bu bombalardan biri Cumhuriyet'e atılan bombalarla örtüştü.
JİTEM'in kurucularından
Albay Arif Doğan çok sayıda silah ve
belge ile yakalandı.
Ankara Zir Vadisi'nde el bombaları, plastik patlayıcılar, mayınlar,
tüfek bombaları, bombalar, mermiler ele geçirildi.
Eski Özel Harekâtçı İbrahim Şahin'in evinde çıkan krokiyle Gölbaşı'nda yeni bir cephanelik çıktı.
Aynı dönemde
Türkiye'nin dört bir yanında zulalar çıktı. Topraktan adeta bomba fışkırıyordu. Daha sonra '
boru bunlar' denecek law silahları çıktı.
Örnekleri uzatmak mümkün. Peki bu kadar silahla ne yapılacaktı?
Her halde anı olsun diye
seri numaraları silinerek gömülmemişti.
İlk saldırı Danıştay'a yapıldı. Danıştay'ı basan 'İslamcı(!)' bir
avukat mahkemeyi kurşun yağmuruna tuttu. Eğer bu saldırı çözülmeseydi Türkiye tam bir kaosa sahne olacaktı.
Hemen akabinde Eryaman'da aralarında askerlerin olduğu bir birimde ve Sapanca'da Yarbay Mustafa Dönmez'in evindeki
mavi ajanda da Erdoğan'a suikast planları vardı.
Eski Özel Harekâtçı İbrahim Şahin'in evinde çıkan suikast listesinde ise
Ermeni Patriği
Mutafyan,
Alevi liderler, Sivas'ta yaşayan
azınlık temsilcileri ve bazı popüler isimler vardı. Yazarlar, DTP'li liderler ve Ergenekon savcıları da
hedefteydi.
Bu örgütün listesinde sadece siviller yoktu. 7 Teğmen 500 gr TNT ile yakalandı. Hedefleri kendi kuvvet komutanlarıydı.
Örgütün hedefleri bunlarla da sınırlı değildi. İddianameye göre
Genelkurmay önündeki tüp geçidin havaya uçurulması, Ankara Optimum Alışveriş Merkezi'nin bombalanması,
Yargıtay ve İzmir'deki NATO üssüne saldırı planları vardı. Santaro,
Malatya ve
Hrant Dink cinayetlerini yapan
ekip azınlık temsilcilerine karşı yeni suikastlar planlıyordu.
En korkunç hedef ise Koç Müzesi'ne yönelik
bombalı saldırı planıydı.
Kafes operasyonu ile deşifre olan plana göre denizaltıya bomba koyan cunta 300 öğrenciyi havaya uçuracaktı.
Dursun Çiçek'in hazırladığı eylem planına göre masum insanların evine bomba konacak, silahlı
terör örgütü uydurulacaktı.
Kara
propaganda için oluşturulan web siteleri, sahte anketler, hazır
manşetler... Azınlıkların kaçırılarak öldürülmesi ve yeni bir 6-7
Eylül planları...
Bütün bunlara rağmen hâlâ 'Ergenekon diye bir örgüt yok. Orduda da cunta olmaz' diyorsanız...
Şöyle soralım: Ya bu planlardan birisi başarılı olsaydı?
Hatırlattıklarımız deşifre olanlar. Ortaya çıkmamış, yakalanamamış hücreler bir yerlere gömdükleri silahlarla ortalığı kan gölüne çevirmenin hesaplarını yapıyorsa? Ya da deşifre olmamış eylem planlarıyla yeni 'Kafes'ler kuruluyorsa? Yaşadıklarımız yaşayabileceklerimiz hakkında hiç mi ipucu vermiyor?
AK Parti 'sine-i millet'e dönüyor
İktidar partisi hafta sonunu
kampta geçirdi. İki gün boyunca vekiller, bakanlar, parti yöneticileri konuştu, istişare etti. Toplantıların içeriği bir yana bu tip toplantıların bizatihi kendisi
iktidar partisi için çok önemli. Normal zamanlarda Başbakan'la, bakanlarla bir araya gelemeyen vekiller birinci elden düşüncelerini anlattı. Hükümetin ajandasındaki konular bizzat koordinatör bakanlar tarafından vekillere anlatıldı.
Şunu söylemek mümkün. Bu bir
açılım kampıydı. Sadece
Kürt açılımı değil Aleviler'den azınlıklara kadar her konuda vekillerle görüş
alışverişi yapıldı.
Başbakan'ın bu tercihi aslında önümüzdeki dönemin ipuçlarını da barındırıyor. Çünkü Meclis'in mevcut aritmetiğinden çözüm çıkması mümkün değil. Çözümsüzlük ve çatışma üzerine strateji geliştirmiş bir muhalefet yapısı var. 'Ne yaparım ne de yaptırırım' diyen
CHP ve MHP karşısında hükümetin çok da seçeneği kalmadı.
Ya tüm açılımlardan vazgeçecek ya da yalnız başına yürüyecekti. Partinin etkili isimleriyle bu 'açmazı' konuştuğumuzda şu yorumu dinliyorsunuz: " Biz bu açılımları millete güvenerek yapıyoruz."
Bu açıdan hafta sonu yapılan kamp önemliydi. Tereddütleri giderilmiş, motive edilmiş vekiller sahaya çıkıp bizzat vatandaşa ulaşacak. Açılımların bu kampla birlikte hızlanacağını söylemek doğru olacaktır.