Bana ne, bana ne, bana ne...


Doğan Grubu gazetelerinde yazanların birbirine dokundurmalarına karışmama diye özetleyebileceğim bir ilkem var; birbirlerini bırakıp hiddetlerini benden çıkarıyorlar da ondan... “Selahattin Duman başka” diye düşündüğüm için geçende ilkemi bozdum, “Ben de farklı değilim” dercesine o da haddimi bildirdi. Konuyu biliyorsunuz: Reha Muhtar'ın birkaç gün üstüste “Atatürk her zamankinden güncel” ve “Rahmetli çok yalnızdı, çook” diye özetlenebilecek yazılarına, Selahattin Duman ilginç bir cevap yazdı. Kurtuluş Savaşı'nı birlikte yürüttüğü çok sayıda arkadaşının başına geleni hatırlatıyor ve kimi asılan, kimi de asılmamak için ortalıktan çekilen isimleri teker teker saydıktan sonra şu iki soruyu soruyordu: “Bunu da anlat bana Reha Abi? Asılanlar, sürülenler, kaçanlar olmasa o devrin Çankaya'sı daha şenlikli olur muydu, olmaz mıydı? / O sofranın güzelliklerini polislerden, garsonlardan, uşaklardan okuyacak yerde bu ağızlardan da dinler miydik dinlemez miydik?” Şaşırtıcı bir yazıydı gerçekten. Tartışmayı açan Reha Muhtar'ın, Ruhat Mengi ve Mustafa Mutlu gibi 'Kemalist' Vatan yazarlarının Duman'ın yazdıklarına ne diyeceklerini merak ettiğimi burada belirttim. Kimseden ses çıkmadığını sanıyordum ki, konuya Selahattin Duman yeniden girince, Reha Muhtar'ın cevap verdiğini öğrenmiş oldum. “Tarihi sadece bilmek yetmez, kişi o sonuçlardan sentez de yapabilmeli” cümlesiymiş verdiği cevap… Ruhat Mengi sustu, Mustafa Mutlu ise, “Sakın ha Onur Öymen'i eleştirmeyelim, yoksa ekmeklerine yağ sürürüz” anlamına gelen yazısıyla dolaylı cevap vermiş oldu. Selahattin Duman yazdıklarından pişmanlık mı duyuyor? Oysa Doğan Yayın Holding'in yüzde 29 hissesini 356.7 milyon dolara satın almaya niyetli Alman medya devi Axel Springer muradına ererse, onun çizgisi grupta daha hakim hale gelebilir. Aman bana ne, durduk yerde kötü adam olmak istemem... İçine düştüğü müzayakayı aşmak için Doğan Grubu yabancı ortak arayışındaydı ve nicedir piyasada “Almanlar devrede” deniyor ve Axel Springer ismi geçiyordu. Biraz da DYH yetkililerinin Borsa'ya gönderdikleri “Yok öyle bir şey” açıklaması yüzünden, “Aydın Doğan Almanlara satmaz” kehanetinde bulundum. Gelişmeler yanıldığımı gösteriyor. Yanılgımın sebebi, DYH yönetiminin devletin hassasiyetleri konusunda dikkatli davranacakları beklentimdi. Daha önce milli piyango ihalesine “Almanlar'la girer” tahmininde bulunduğumda, Aydın Doğan, “Yanılıyorsun” diyen bir uyarı mektubu göndermişti. Doğan Grubu'nun Almanlar ile yakınlığına ilk işaret eden dostum, “Ne kadar da safsın” dedi son yazım üzerine. Onun tahmini, devletle anlaşarak içine düştüğü zorluğu aşmaya çalışacak olan Aydın Bey'in elindeki değerlerin kurtulmaya yarayacak kadarını Almanlara devredeceği... “500 milyon ise 500 milyon dolar, 2 milyarsa 2 milyar dolar Almanya'dan gelecek” diyor o dostum. Ben ise, bunun devletin hassasiyetlerini gözardı etmek anlamına geleceğinden hareketle, bu denli aymazlığı Aydın Bey'e ve grup yöneticilerine yakıştıramıyorum. Dostum, “Formülü cazip hale getirmek için Tayyip Erdoğan'a çok yakın bilinen bir işadamı devrede” demekte. Vaktiyle Ak Parti'de Tayyip Bey'in hemen yanındaki makam odasında oturan işadamı hayli zamandır ortalıkta yoktu. Şimdi Almanlar adına pazarlığı o yürütüyor ve onun devrede olması, taraflarca, bu alış-verişi iktidarın veya Tayyip Erdoğan'ın tasvibi olarak yorumlanıyormuş... Amerika'da katıldığı bir toplantıda “Harcamayın bu adamı, delikten aşağıya süpürmeyin” gibi mantıksız bir cümle kurduğu için dile düştüğünde, “Bir daha ismini işitmeyebiliriz” diye yazmıştım o işadamı için... Şimdi Almanlar namına devredeymiş, gazeteler için pazarlık ediyor, televizyonlara talip oluyormuş... YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
<< Önceki Haber Bana ne, bana ne, bana ne... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER