Bazı okurlar, Türk
Ceza Kanunu’ndaki değişiklik çalışmalarına muhalefetimi belirtirken kullandığım “boykot” sözcüğüne takılmışlar. “İyi güzel de nasıl boykot edeceksin?” diye soruyorlar.
Cevabım hazır. Öncesinde hükümete bir tavsiyem var. Onu anlatmalıyım.
Biliyorsunuz, bu
düzenlemeyi kamuoyuna anlatan hükümet sözcüsü Cemil Çiçek’ti. Bakanlar Kurulu’nda böyle bir karar alınmışsa, sözcüye düşen fazla bir görev yok. Ancak yeni düzenlemeyi anlatırken Cemil Bey’in
tercih ettiği üslup, sıkıntılıydı.
Tavsiyem şu:
Hükümet yeni bir TCK
komisyonu kursun. Düzenlemeyi hararetle savunan Cemil Çiçek’ten daha iyisini bulamayacakları için komisyon başkanlığını en çok hak edendir. Arzu ederse eski müsteşarı Fahri Kasırga’yı yanına alabilir.
Haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, özel hayatın ve
soruşturmanın gizliliğini ihlal ile ilgili düzenleme yapmak, uzmanlık ister. Bu alanda temayüz etmiş önemli isimler var, onları sürece dahil edebilirler.
Mesela; YARSAV’ın eski başkanı
Savcı Ömer Faruk
Eminağaoğlu ve
Sincan 1.
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı
Hakim Osman
Kaçmaz...
Uzman oldukları gibi bu dertlerden muzdaripler...
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na
operasyon düzenleyen
Ankara 1. Sulh Ceza Hakimi
Hayri Keskin de bu komisyona yakışır. Bir defa konuya vakıftır.
Albay Dursun Çiçek’i unutmamak gerekir. Herhalde iş bilirliğine kimsenin itirazı olmaz.
Ya Ali Çakır?
Ergenekon sürecinde sayısız iddianameye
imza atmış, yukarıdaki suçlarla mücadelede
efsane yaratmış, TCK’nın dokusuna nüfuz etmiş ve mevkutelerin canına okumuş bir savcı unutulur mu? Elbette, hayır.
Eh, bu işin bir de
iletişim,
tanıtım ayağı var. TRT’de
Medya Müfettişi Programı’na çıkıp hep birlikte anlatırlar. Reytingi sıfır mıfır ama orda da iyi çocuklar var.
Çok sıkıştınız,
Ahmet Hakan ne güne duruyor? Bir
telefon, birader devreye girer.
Ya sen?
Ben almayım. Uzmanların yanında lafım olmaz. Ama şunu söyleyeyim, bu kanunu bu şekilde çıkartın, kalemi kağıdı bırakır, il il dolaşır, sizi halka şikayet ederim.
Derim ki; bizi susturdular...
Çankaya sizin hakkınızdı
BBP Genel Başkanı Yalçın
Topçu,
yönetici arkadaşlarıyla birlikte ziyaretime geldi. Ziyaretlerinin iki önemli nedeni vardı; birincisi, piyasaya yeni çıkan
Pusu isimli kitabımdaki bazı
teknik ayrıntılara ilişkin itirazlarıydı. Diğeri,
merhum Muhsin Yazıcıoğlu hadisesiyle ilgili kafa karıştıran iddiaların üzerine gitme konusunda
destek talepleriydi.
Kitapla ilgili ayrıntıları çözdük, çok da üzerinde durulacak türden değildi. Ancak, envantere “
kaza” olarak giren helikopter faciasının üzerine gidilmesi konusunda Topçu ve arkadaşlarıyla hem fikirim.
Kitabımda ayrıntılı olarak işledim, medyada da birçok yönüyle gündeme getirildi. Hala cevaba muhtaç, fazlasıyla soru var.
İddiaları araştırmak üzere mecliste kurulan komisyonun
görev süresi 4 Aralık’ta bitiyor. Şu ana kadar yürütülen çalışmalar tatmin edici değildir. İhmali olduğu iddia edilen bürokratlarla ilgili henüz idari soruşturma açılmadı. Harekete geçilmesi için belki komisyon raporu bekleniyordur, bekleyip görmek gerekir.
Suikast, kaza veya
ihmal, hadisenin boyutu ne ise kamuoyuna tatmin edici şekilde mutlaka anlatılması zorunludur. Konunun takipçisi olacağımı daha önce yazdım, tekrar ediyorum.
Topçu ve arkadaşlarına tüm Türkiye’nin minnet borcu vardır, unutulmamalı.
Helikopterin düştüğü sıcak saatlerde dudaklarından dökülecek olumsuz tek kelime, tüm ülkeyi karıştırmaya yeterdi. Sağduyulu davranmayı başardılar.
Şimdi, borç ödeme zamanı meclistedir. Tüm iddiaların üzerine titizlikle gitmeli, kazaysa bile ihmali olanlardan
hesap sormalıdır.
Sohbet sırasında duyduğum bir anekdotu paylaşarak bu faslı kapatmak istiyorum.
Muhsin Yazıcıoğlu, Abdullah Gül’ün
cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra arkadaşlarıyla birlikte hayırlı olsun ziyaretine gittiklerinde yakın ilgi görmüşler.
Gül, şöyle demiş Yazıcıoğlu’na : “Sayın başkan ömrünüz mücadeleyle geçti, bu makam aslında sizin hakkınızdı, ama kısmet, bugün burada ben oturuyorum.”
Evet, Sayın Gül, sizin de
vefa borcunuz var, lütfen bu dosyanın kapatılmasına müsaade etmeyin.
Dersim pişkinlikleri
CHP’li
Onur Öymen’in yol açtığı Dersim tartışması, yıllardır Dersim’in siyasi rantını tüketen isimlerin makyajını döktü.
Bölge milletvekili
Kamer Genç, geçen
akşam katıldığı bir TV programında,
Dersim katliamı için mealen “Devlet hukuk düzeni tesis etmek isterken istenmeyen bazı hadiseler oldu” dedi. Onur Öymen’e de methiyeler dizdi.
Meclisin bu efe milletvekilinin süklüm püklüm halinin nedeni, programın sonuna doğru anlaşıldı. “CHP’ye katılır mısın?” denince, “Halka sorarım, destek verirlerse katılırım” dedi. Seçim yaklaşıyor tabi, serde Deniz Bey’e şirin gözükme kaygısı var.
Aynı
bölgenin insanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ise söylenecek söz yok. Tartışmayı, dış dinamiklere bağlayıp “çirkin tezgah” dedi.
Bir an, Ankara’da temaslarda bulunan FBI Başkanı Robert Mueller mi söyledi diye tereddüde düştüm. Meclis tutanaklarına baktım. Dersim gafı, Onur Bey’e ait.
Yoksa Onur Bey’in bizim bilmediğimiz bir bağlantısı mı var? Kemal Bey, bunu da açıklarsa memnuniyet duyarız.
Tarhan Erdem’in dediği gibi ufukta
seçim var, Kemal Bey’in de işi zor tabi...
Yapma
Ertuğrul abi
Ertuğrul Özkök, dün köşesinde, Kurtlar Vadisi’nin Ulusalcı çizgiden nasıl liberal eksene kaydığını yazdı.
Dizinin 2003-2006 arasında Ulusalcı çizgide olduğu doğrudur. 2007-2009 arasında ise makul çizgiye geldiği söylenebilir.
Son dönemde Ergenekon’un dümen suyuna girdiğine
tanık oluyoruz. Hal böyleyse, Ertuğrul Bey, neden böyle yazdı?
Doğan Grubu’na
transfer olduktan sonra konseptini değiştiren diziye
imaj tazeleme girişimi olmasın sakın...
İlahi, Ertuğrul abi...