Adının açıklanmasını istemeyen
İsrailli üst düzey hükümet yetkilisinin açıklamalarına göre; İsrail Kabinesi
Başbakan Benyamin
Netanyahu başkanlığında,
Almanya’nın Başkenti
Berlin'deki parlamento binasında 30
Kasımda toplanacak.
Tarihte ilk olacak bu toplantıdan bir çıkarım yapılacaksa; İsrail’in son zamanlardaki
Ortadoğu politikalarının hâmileri tarafından reddedildiğinin işareti olarak görmek gerekiyor.
İçeriye dönersek,
Türkiye’deki
Ergenekon Davası, Demokratik
açılım ve sınırlarının ötesinde düşman ülkelerinin
teker teker dost haline getirilmesi yönündeki diplomatik çıkışları da kaydederek dünya dengelerine bakmakta fayda var.
Son gelen habere göre; Türkiye-
Ermenistan protokolüne benzer bir çalışma da Yunanistan’la yapılacak.
Dış politika açılım halkalarına eklenecek bu halkaya
Gürcistan,
Rusya ve
İran’ı da eklersek sanırım Obama’nın dünya dengelerindeki yeni stratejilerinin ipuçlarını buraya alabiliriz.
17 Kasım tarihli The
New York Times’da yayımlanan yorumda; “Bir ABD başkanı Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ve Soğuk
Savaş’ın zaferle sona ermesinin 20. yıl dönümünü kutlamalarına niye gelmez? Duvarın yıkılması, ABD ve Avrupa’nın ortak 20. asır tarihinin doruk noktalarından biri değil mi? Zaten yeterince yorulan
Barack Obama Asya turundan hemen önce
Atlantik ötesi bir seyahate çıkmak istememiş olabilir. Fakat bu soruların cevabı ne olursa olsun, Obama’nın Almanya’daki törenlere katılmaması, Avrupa’nın ABD başkanının dünyaya bakışında giderek önemsiz bir yer işgal eder hale geldiğine dair korkusunu güçlendirdi.” Tesbiti yer alıyor.
Bu da, Barack Obama’nın ABD başkanı olmasından bir yıl önce ABD’nin karar mercileri oğul
Bush ile başlattıkları yeni stratejilerini ‘Değişim’ sloganıyla başkanlığa oturan Obama ile son sürat devam ettirdiklerine işaret ediyor.
The Guardian’ın 17 Kasım tarihli nüshasında Meir Cavidanfer imzasıyla ‘İran yüzünü Türkiye'ye dönüyor’ başlıklı yorumda şu iddalar yer alıyor;
“Başbakan
Tayyip Erdoğan İslam’la ve Araplarla ilgili meselelerin gün geçtikçe daha muteber bir savunucusu olarak görülüyor. Birçok Arap Erdoğan’ın liderliğine saygı duyuyor, zira o gerçekten demokratik seçimlerle iş başına gelmiş bir lider. Aynısını
Mısır Devlet Başkanı
Hüsnü Mübarek ya da Suudi
Kralı Abdullah için söylemek mümkün değil. Bunlar koltuklarını demokratik olmayan mekanizmalara borçlu.
Erdoğan’ın ABD ve AB’yle ilişkileri de artı hanesine yazılıyor. Son dönemde bölgedeki
Müslüman komşularıyla yakınlaşsa da, Batı’yla ilişkilerini de koparmıyor ve iki tarafa da ustaca oynuyor. ABD’yle ilişkileri de Türkiye’nin zayıflığı üzerine kurulu değil. Bir keresinde ABD baskısına direndi ve hatta 6 milyar dolar hibe sözüyle 20 milyar dolar
kredi garantisini içeren bir anlaşmayı uygun bulmadığı için kabul etmedi. Ve
Gazze savaşı sonrası İsrail’e yönelik sert eleştirileri, bölgedeki imajına katkı sağladı.”
Yazının devamında şu cümle çok göze batıyor; “Bölgedeki birçok insana göre İran’ın nükleer programı İsrail’in üstün gücünü dengelemenin yegâne yolu. Dolayısıyla bu işleyebilir bir strateji. Erdoğan’ın artan popülaritesi ve İran’ın Türkiye’yle iyileşen ilişkileri de Hameney için ufuktaki zor zamanlarda konumunu güçlendirmenin uygun bir yolu olacaktır.”
Şimdi;
Türkiye bölgesinde başat güç rolüne girerken, içerideki demokratik açılımlar il
e devletin halkıyla (PKK’nın silahtan arındırılması,
Alevi Sayıştayı) barışık hale getirilmesi, statükocu zihniyetin tasfiyesi ve
darbeci geleneğin (bürokrasinin gücünü ulusal kalkınmaya endeksli hale getirilmesi) yıkılmasıyla bu rolün hakkını verecek şekilde devletin yeniden reorganizasyonu da paralel şekilde devam ediyor.
Bu çerçevede geçmişte yaşadığımız ve farkında olmadığımız ‘
Soğuk Savaş’ , ‘Yeni Dünya Düzeni’ gibi dönemlere bir yenisinin daha eklenmek üzere şekillendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Dünya şimdi Güç merkezli oluşumların aksine insanın merkeze yerleştirildiği -ki tabii olan da bu - ‘Adalet, Demokrasi, Barış,
Hürriyet ve
Eşitlik’ eksenli yeni düzene hazırlanıyor. Belki de ülkelerin uluslar arası tiltlerinde; DABD ‘Demokratik Birleşik
Amerika Devletleri’ veya DTC ‘Demokratik
Türkiye Cumhuriyeti’ kullanılacak bir yapı bu.
Oluşumun öncülerini ve müttefiklerini ise şöyle tanımlayabiliriz. Amerika, Rusya, Türkiye ve İran’ın paralel kurgusuna karşılık Almanya, İsrail,
Fransa ve Mısır ittifakı.
Amerika bu yeni yapılanmaya muhatap olarak ise Şhangay grubunu ikna etmeye çalışıyor. Yani üç bloklu bir dünya dengeleri için turlar devam ediyor. Çin,
Hindistan ve Uzakdoğu’nun yıldızı
Japonya birlikteliği.
İngiltere’yi unutmadık. Onlar para babaları ile hesapları kimden yana tutarsa orada olacaklar. Ama unutmayalım
Güneş batmayan Birleşik Krallığın her zaman bir planı vardır. Ancak
Irak ve Afganistan’ın rövanşını ABD’nin unutmadığını da buraya kaydederek, İngiltere’nin planının ne olduğunun önemi kalmıyor gibi.
Kazanan ise Türkiye olacak. Ta ki Endüstriyel teknolojik tarım metodlarıyla
Çukurova,
Harran ve
Bafra-
Çarşamba ovalarını yeniden tarıma kazandırabilirse mümkün.
Çünkü yeni dünya düzeninin temelinde
gıda, enerji ve
oksijen (yaşadığımız çevre) temel etken olacak.