Sabah uyandım. İsli, puslu, karanlık yüzlü bir sabah... Haberler, gazeteler...
Alevi ve Kürtlere yeniden “devlet terörü” uygulanmasını isteyen
CHP yönetimindeki
çatlak...
Hala bağıra çağıra,
hakaret ede ede “devlet eliyle ulus yaratma” arzusunda ısrarlı olan MHP...
Ve toplumsal gelişmelere de yeryüzüne de hiç aldırmadan, düştüğü durumları pişkinlikle karşılayarak silahıyla “siyasete yön verme” konusunda ısrar eden ve toplumsal eleştiriyi büyük oranda kendi üzerinde toplayarak kendini güçsüz bırakan askeriye yönetimi...
***
Bunlara takılmadım.
Gündemde yer bulamayan ve bence en temel gündemi oluşturan sosyal sorunlara dair aldığım birikmiş notlarıma geri döndüm.
Tek parti faşizminden demokratik cumhuriyete doğru yöneldiğimiz bu çok tarihsel virajda sosyal sorunların da pas geçilmesine gönlüm hiçbir zaman razı değil.
Ayrıca “nereden” bakıyorsanız, hayat size öyle görünüyor.
Mezrada fakir doğup, fakir ölenlerdenseniz...
İşsizlerden...
Açlardan...
Tuzla tersanelerinde ölenlerden, Davutpaşa’da
mağdur olanlardansanız bir başka hayat portresi görüyorsunuz.
Tuzu kurulardan iseniz, bir başka...
***
Şubat ayında yüzde 16,1 ile
rekor seviyeye ulaştıktan sonra her ay gerileyen işsizlik,
Ağustos ayında yönünü tekrar yukarı çevirerek yüzde 13,4 oldu.
Hâlbuki işsizlik rakamı Temmuz ayında yüzde 12,8 olmuştu.
Bu ne demek?
Ağustos ayı itibariyle Türkiye’de 3 milyon 429 bin kişi işsiz demek.
Resmi istatistiklere girmeyen işsiz sayısı ise tabii ki çok daha fazla...
Daha ürkütücü olanı, Ağustos ayında tarım dışı
işsizlik oranı yüzde 17’ye çıkarken,
genç nüfustaki işsizlik oranının da yüzde 23,5 olarak gerçekleşmesi...
Bu rakamlar sabah
akşam “işsizlik” konuşmak gerektiğini söylemekte...
***
Maliye Bakanlığı’nın önceki gün açıkladığı Ocak-
Ekim ayına ait
bütçe gerçekleşmelerindeki durum da, işsizlik gibi can alıcı sosyal bir sorun yanında, ekonomi açısından da kaygı veren bir işaret. Çünkü bütçe açığı geçen yıla göre yüzde 784,7 artmış bulunmakta... Devletin cebi sayılan bütçede gelirler ile giderler arasındaki irtibat hızla kaybolmakta...
Düşünün ki bir yılda bütçe açığı tam 34 kat artmış bulunmakta.
Ne yazık ki, bütçe açıkları da daha zor durumda olanları daha fazla vuracak.
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da dün katıldığı Roma’daki
Birleşmiş Milletler “Gıda
Güvenlik Zirvesi” ise dünyada “tutunamayanların” yürek burkan halini ve “tuzu kuruların” aldırmazlığını bir arada sergiledi.
Dünyada 1 milyar insanın
açlık sorunuyla boğuşması...
Her 5 saniyede bir...
Günde 17 bin...
Yılda ise 6 milyon çocuğun açlık yüzünden can vermesi, “tokların” vicdanını sızlatmadığı gibi ilgisini de çekmedi. Dünkü zirve gelişmiş ülkelerin maalesef yok saydığı bir ortamda öksüz bir başlangıç yaptı.
***
Türkiye’deki “ham hum şaralop” düzenine gelince...
Bunu en somut bir biçimde, görev süresinin sonuna yaklaşan ve olağanüstü bir performansla “
banka soyguncularından” halkın paralarını tahsil etmeye çalışan, bu arada da inanılmaz haksızlıklara uğrayan
Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu Başkanı
Ahmet Ertürk’ten dinliyoruz.
Bizim statükonun devamı için yanıp tutuşan “tuzu kuru takımı”, bunu “
işadamı, siyasetçi, bürokrat” olarak da okuyabilirsiniz, 28 Şubat ortamında rahatça bankalardan elli milyar dolar çalmıştı.
Ahmet Ertürk, göreve başladıklarından bugüne kadar geçen altı senenin sonuna geldiklerini belirterek, bu sürede 18,5 milyar dolar tahsilât yaptıklarını ve önümüzdeki dönemde 3,5 milyar dolar daha tahsilât yapmayı planladıklarını söyledi. Ertürk, soygunun “nasıl yapıldığını” ise en ince ayrıntılarına inerek dün belgeledi...
1993-2004 yılları arasında yönetimi ve denetimi Fon’a devredilen 25 banka ile ilgili işlemlerin ayrıntılı şekilde ele alındığı 20 kitaplık ‘Raf Temizliği’ isimli projeyi İstanbul’da tanıttı.
O belgeler, göz atanı “soygunu gördüm” diye çığlık çığlığa bağırttıracak cinsten...
***
Her türlü açılıma...
Demokratikleşmeye...
Barışa...
Olumlu adıma karşı çıkan...
İçind
e devlet terörü ve darbeciliği de barındıran ve bugün de zorbalıkla,
hile ve desise ile sürdürülmeye çalışılan eskiyi bir de bu açıdan görmeye çalışın bence...