Tarih sırasına göre gidelim. Bir zaman önce...
İstanbul 5. Asliye Hukuk Hâkimi
Nesrin Merih
Güner “vatan haini” suçlamasında
hakaret bulmamıştı.
Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi de üçe karşı iki oy ile “vatan hainliği” suçlamasını hakaret saymadı. Başkan Bilal
Kartal ve üye Salim Öztuna karara
muhalif kalarak muhalefet şerhi yazdı. Diğer üyeler Ülkü Aydın, Şerife
Öztürk, Mehmet Uyumaz ise “vatan haini” suçlamasını sıradan bir
eleştiri ifadesi olarak kabul etti.
Biri başkan olmak üzere iki üyenin hukuksal bilincine ters gelen karara “tashih-i karar” istendi.
Tashih-i karar da, üçe iki aynı şekilde geri döndü.
“
Vatan haini” suçlamasını “hakaret” saymayan
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı karşısında yargı tepki göstermemişti.
***
Sadece
iddianame yazdığı için...
Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu’nca,
Savcı Sarıkaya hakkında başlatılan
soruşturma sonucunda hazırlanan
rapor...
Adalet Bakanlığı
Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün incelemesinin ardından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na gelmiş...
Kurul, yaptığı toplantıda, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 69. maddesinin son fıkrasına göre Sarıkaya’yı 1’e karşı 6 üyenin oyuyla meslekten
ihraç etmiş ve karar kesinleşinceye kadar açığa almıştı.
İddianame yazmanın cezasının meslekten men olması da yargıyı harekete geçirmemiş, telaşlandırmamıştı.
Daha sonra dönemin
Genelkurmay Başkanı bir canlı yayında, Van Savcısı
Ferhat Sarıkaya ile
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’u kendisinin görevden aldırdığını açıklamıştı.
***
Rastgele seçtiğimiz örneklerden en taze ve sonuncusuna gelince...
2007 yılı
Ekim ayında
Bolu Ekspres gazetesinde
Işın Erşen’in kaleme aldığı bir köşe yazısında, “her şehit için DTP’li öldürülmeli” sözlerine yer verilmişti.
“Türk, işte karşında düşmanın” başlıklı köşe yazısında, “bir bizden beş sizden tamam mı, devam mı?” şeklinde sözler kullanan Işın Erşen, DTP milletvekilleri, yöneticileri ve DTP’li belediye başkanlarını, isimlerine yer vererek
hedef göstermişti.
Yazıda, DTP’lilerin ve Kürtlerin hedef gösterildiğini savunan DTP Muş
Milletvekili Selahattin Demirtaş, Bolu
Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.
Suç duyurusunu değerlendiren Bolu
Cumhuriyet Başsavcılığı, altı ay süren soruşturma sonunda, yazıyı hukuka uygun bularak
takipsizlik kararı verdi. Kararda, yazının düşünce özgürlüğü kapsamında olduğu vurgulandı.
Düzce Ağır Ceza Mahkemesi de
savcılık kararını onayladı.
Dahası var...
Dava Yargıtay’a gitti.
“Her şehit için 5 DTP’li öldürülmesini” öneren yazıyı, Yargıtay 8. Dairesi “düşünce özgürlüğü kapsamında” değerlendirdi.
Bu da yargıda bir heyecan yaratmadı...
***
“Vatan haini” suçlamasını “iltifat” kabul eden...
“Sokağa çıkıp takır takır adam vuralım” ifadesini “fikir özgürlüğü” sayıp, sonra da Orhan Pamuk’u yargılayan...
Genelkurmay Başkanı’nın işinden attırdığı savcı konusunda ağzını açmayan bir hukuksal anlayış olabilir mi?
Olamaz ise...
Mahkeme kararı ile dinleme olayını hangi açıdan tartışacağız?
Çünkü hukuk ya vardır ya da yoktur.
“Hukukçunun” kendisi söz konusu olunca “var”, “vatandaş” söz konusu olunca ise “yok” sayılan hukuk, “siyasallaşmış” bir hukuk olur.
Ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından en fazla “mahkûm” edilen hukuk haline gelir.
***
“Hukuk” konusunda samimi olan var ise gelsin, hep beraber Türkiye’yi gerçek bir hukuk devleti yapalım.
Tüm hukukçular “evrensel hukuk kurallarından” ve kendi “mesleklerinden” yana olsunlar... Aralarında hukuka uymayanlar varsa, onları da yargı camiasından çıkartsınlar.
Var mısınız buna?
Hukuka uymayan yargı mensuplarının bu sistemden çıkarılmasına razı mısınız?
Razıysanız eğer, nerden başlanılacağını siz söyleyin.