Ne yaparsanız yapın çocuklar büyüyecek, büyükler de yaşlanacaklar.
Zamanı dondurmak da değişimi durdurmak da mümkün değil.
Bebeklikten çocukluğa taşıdığınız dünyanın temel öğeleri ise hiç değişmeyen, güvenli ve istikrarlı bir çevre ve sonu hep aynı biten öykülerdir.
Televizyonlardaki çocuklara dönük yayın yapılan kanallara dikkatle bakın.
Çizgi filmlerin bilinen kahramanları sonunda mutlaka galip gelirler.
Çocuklar sürprizden hiç hoşlanmazlar.
Aynı filmi yüz kez izleyen çocuk bunun bir kez daha oynatılmasından hiç rahatsız olmaz. "Pamuk prenses evlendikten sonra huysuz ve bakımsız bir ev kadını olur mu" sorusu hiçbir çocuğun aklına takılmaz.
Bütün kadınlar ya anne ya da abladır.
Onlardan insana kötülük gelmez.
Eğer toplumsal olgunlaşmayı durdurmak mümkün olsaydı, tarihi de bugünü de çocuk masalları gibi şekillendirebilirdik zihnimizde.
Zamanı dondurabilseydik..
Siyaset iyi adamlarla kötü adamların rekabeti biçiminde algılanabilirdi.
Bütün sorunların çözümünü damarlarımızdaki asil kanda arar ve bulurduk.
Ön yargılarımızın bilimsel veriler olduklarını zanneder, saplantılarımızı da nihai doğrular olarak görürdük.
Dünyadaki bütün ülkelerin bizi bölmek ve geri bırakmak için çalıştıklarını düşünür ve "Türk'ün Türk'ten başka dostu" yok söylemi içinde dünyaya bakardık.
Hemen yakın coğrafyamızdaki iç savaşları ve kırımları, bilim kurgu romanlarını okurmuş gibi izlerdik ve bunların bizden çok uzak olduklarını sanırdık.
Osmanlı tarihindeki iniş ve çıkışları, kötü padişahlarla iyi padişahların varlıklarına bağlardık.
Dünya tarihindeki dönüm noktalarını ve çağ değişimlerini ıskalamanın sonunda bize ne tür bunalımlar ve yenilgilerle yansıdığına hiç bakmazdık.
Düşünün ki toplumumuzun belirli kesimleri ve bunları etkileyen düşünce odakları böyle çocuksu bir açıdan
yurt ve dünya olaylarına yaklaşmakta hâlâ.
Tüm arayışlar
ihanet mi?
Çağın gereği olan
siyaset yenilemeleri ve dünya konjonktürüne uyum çabaları bu kesim tarafından "İhanet" biçiminde sunuluyor.
Geçmişten bugüne aktarılan
kriz konuları üzerindeki çözüm arayışları bunlara göre, ülkeyi bölmek isteyenlerle mevcut yönetimin
işbirliği içinde bulunduğunu kanıtlıyor.
Tüm oluşumlar ya laikliği ya rejimi, ya bütünlüğü ya da bağımsızlığı tehdit etmekte.
Bu düşüncenin sahipleri yakın geçmişte "PTT'nin Telgrafı özelleştirilirse Nutuk'taki telgrafçı
Hamdi Bey'in ruhu muazzep olur" diyerek özelleştirmelerin bağımsızlığı tehdit ettiğini ileri sürerlerdi.
Şimdi bunlar çokuluslu sermayenin cep telefonlarını kulaklarına yapışık tutmaktalar. Email'le ve teleksle haşır neşir oldukları için telgrafı unuttular bile.
Daha dün "Yoksa sizin
İsviçre bankalarında paranız mı var" diye en can alıcı suçlamayı seslendirdiklerini zannedenlerin cüzdanları
kredi kartları ile dolu.
"Karda yürürken ayağı kart kurt sesi çıkartan Türk'e
Kürt denilir" diyerek milliyetçi ideoloji oluşturanların bugünkü uzantıları,
Kuzey Irak'taki Kürtlere ne diyeceklerini hâlâ bulamadılar.
Ama buradaki Kürt vatandaşlarımızın sosyo- politik bir gerçek olduğunu hâlâ görmezden gelebileceklerini sanıyorlar.
Yaşlanmamak tabii ki hoş bir şey.
Ama olgunlaşmamak ve beyni hâlâ çocuk masallarının ortamında tutmak pek hoş kaçmıyor.