Kadıköy Meydanı’nda toplanmış olan kişilerin sayısı konusunda çeşitli rakamlar dile getiriliyor. ‘500 bin miydi, yoksa 100 bin miydi’ şeklinde bir
tartışma var. Ne olursa olsun, on binlerce
Alevi’nin İstanbul’da
demokrasinin ve çoğulculuğun sesi olarak meydana çıkmış olması çok önemli. Aleviler, ‘
sistem’ tarafından ‘örnek vatandaş profili’ olarak konumlandırılmakta olan ‘
Sünni-Türk-Seküler’ profilin dışında kalan grupların, yani sistemin ötekileştirdiği grupların en önemlilerinden biri.
Alevilerin çektikleri acıları, yaşadıkları dramları bu noktada uzun uzun anlatmaya gerek yok...
Kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar. Geleneklerini,
ibadetlerini rahatça yerine getiremediler. Bu toprakların belki de acıyla en çok özdeşleşen toplumsal grubu oldular.
Cumhuriyet döneminde gördükleri
baskı nedeniyle gizli ibadet etmek zorunda kaldıklarını anlatan Hacıbektaş Postnişini Veliyettin
Ulusoy, bu gerçeklerin canlı
tanıklarından sadece biri.
Bir grup ‘öteki’nin sahneye çıkması, hak aramaya cesaret etmesi ve sesini yükseltmesi bütün ‘öteki’ler için umut ışığı oluyor, demokrasiye ilerlemek için bir birikim yaratıyor.
Türkiye’nin son 20-25 yılına damgasını vuran üç büyük kimlik hamlesi (Aleviler,
Kürtler, İslami kesim) Cumhuriyet’in tek boyutlu, tek sesli sistemini değişime zorlamaya devam ediyor. Bu kimlikleri yok saymak üzerine kurulmuş olan sistemin, orasından burasından dikişleri atıyor.
***
En dramatik ve paradoksal (ve belki de en
tayin edici) olan durum, Alevilerin durumu. Sisteme
egemen olan mantık, ‘Kürt problematiği’yle ve İslami kesimin çıkışlarıyla köşeye sıkışınca Alevileri hatırladı. Alevileri, devletin merkezi iktidarının ve rejimin bir gücü olarak kullanmak istedi. Alevilerin, Sünni-İslamcı kesime karşı birikmiş güvensizliği de bu açıdan bir imkan olarak düşünüldü. Devletle Aleviler arasındaki ilişkinin bu paradoksal boyutu, Türkiye’deki kimlik sosyolojisi açısından analize değer bir nitelik taşıyor.
Alevilerin talepleri demokratik talepler. Türkiye’nin genel
demokratikleşme paradigmasının bir parçası olan talepler. Bu nedenle, statükonun Alevileri sistemin yedek gücü yapma isteğiyle, Alevilerin istek ve ihtiyaçlarının örtüşmesi mümkün değil. Kürt’ün temel haklarını alamadığı, başörtülü kızın okulun kapısından döndürüldüğü bir rejimde Alevilerin taleplerinin karşılanması mümkün olamaz.
***
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız önceki günkü mitingde bir kez daha Alevilerin haklı taleplerini dile getirdi.
Temel talepler arasında şunlar var: Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, Alevi köylerine cami yapımının durdurulması, zorunlu din derslerinin kaldırılması,
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi, nüfus cüzdanlarındaki ‘din’ maddesinin kaldırılması,
Madımak Oteli’nin müze haline dönüştürülmesi...
Bütün bunlar, demokratik bir ülkede tartışılması bile söz konusu olamayacak derecede normal olan şeyler. Ama devletimizin onları kabul etmesi,
uygulamaya sokması o kadar kolay olmuyor.
Hükümetin ‘
Alevi Çalıştayı’ düzenlemesi ve Alevilerin taleplerini öğrenerek bir çözüm üretme çabası içine girmesi olumlu bir adım. Bunun sürdürülmesi gerekiyor. Olumlu adımların varlığına karşın, iş taleplerin gerçekleştirilmesine gelince, hükümetin durduğuna tanık oluyoruz. Örneğin zorunlu din dersleri,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına rağmen hala kaldırılmış değil. Bazı çevreler ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tasfiyesinin bugünkü koşullarda mümkün olmadığını söylüyorlar.
‘Eğer bu millete Müslümanlık gerekirse, onu da biz biliriz’ şeklinde de formüle edilebilecek olan klasik devlet mantığıyla karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. ‘Ne olur ne olmaz, bunlar bizim istemediğimiz bir Müslümanlığa sapabilirler’ kaygısı da seziliyor.
***
Sonuç olarak, Aleviler’e yönelik kısıtlama ve engellemelerin kaldırılması, Türkiye’nin demokrasi yolculuğunun devam etmesinin vazgeçilmez bir koşulu ve parçası. Alevilerin meydanlara çıkmaları ve taleplerini yüksek sesle dile getirmeleri, ülkemizin demokratikleşme süreci açısından çok önemli bir itici faktör.
Ali Balkız, dünkü TV programında bazı taleplerine
itiraz edenlere şu şekilde
yanıt verdi: “O zaman kolay olan taleplerden başlayalım, örneğin Madımak’ı müze yapalım, zorunlu din dersini kaldıralım.” Zorunlu din dersinin kaldırılması veya seçmeli hale getirilmesi, aslında yürürlüğe sokulması çok zor olan bir uygulama değil. Ama gerçekleştirilmiyor. Alevi köylerine cami yapımının durdurulması mümkün, ama durdurulmuyor.
Kadıköy Meydanı’ndaki tablo, Türkiye’nin geleceği için bir umut işareti gibiydi. Yılların sinmişliği, sindirilmişliği geride kalıyor, Aleviler de
Kürtler gibi, İslami kesim gibi sistemin değişmesini istiyor, bu amaçla iradelerini yüksek sesle ortaya koyuyorlar.
Bir umut bu.