Bu köşede geçen
Perşembe günü
darbeler ve muhtıralarla ilgili bir yazım çıktı.
Askeri müdahalelere karşı başbakanlar, liderler bu
ülkede direnmiş olsalardı, darbecilerden, cuntacılardan yargı önünde
hesap sorulsaydı, Türkiye’nin bugün çok daha kalkınmış, demokratik ve istikrarlı bir ülke olurdu demiştim.
Bu açıdan askere genellikle
boyun eğmiş, hatta 12 Mart’ta olduğu gibi kendisini deviren askerle, hükümet, idamlar ve anayasa gibi bazı konularda ‘
işbirliği’ yapmış
Demirel’i de bir örnek olarak verdim.
Demirel’in yanıtı ise ertesi gün
Yavuz Donat’ın Sabah’taki köşesinden geldi.
Yeni değildi söyledikleri:
“1980’de
azınlık hükümeti olan bir Demirel’den direnme bekleyemezsin... Nasıl ve kime dayanarak direnecektim? 12
Eylül’de Demirel’in ikinci bir ordusu mu vardı? Politika imkan sanatıdır.”
Benim yazıma Güneri Cıvaoğlu da Milliyet’teki köşesinde önceki gün değinirken,
12 Eylül darbesiyle ilgili olarak şunları yazdı:
“Daha sonraki yıllarda ihtilalin lideri, dönemin
Genelkurmay Başkanı
Org. Kenan Evren’e, ‘Demirel ve Çağlayangil bir kararnameyle sizleri emekliye sevk etselerdi ne olurdu?’ diye sormuştum. Gülümsemişti, ‘Hiçbir şey değişmezdi, kararlaştırdığımızı yine yapardık’ demişti.”
Bunları okuyunca yıllar öncesine gittim.
1987’nin
Mayıs ayı.
Buenos Aires’deyim.
Arjantin daha bir ay önce askeri bir ayaklanmadan, yeni bir darbe girişiminden yeni kurtulmuş. Ülke gergin. 1977-1983 yılları arasındaki askeri diktanın yaralarını henüz sarabilmiş değil.
Bu korkunç dikta döneminde cesetleri dahi bulunamayan dokuz bin siyasi
cinayet yaşanmış Arjantin’de. Ölenlerin sayısı otuz bin civarında...
Kristal avizelerin aydınlattığı Başkanlık Sarayı’nın kocaman salonunda IPI Yürütme Kurulu’ndan birkaç gazeteci, Arjantin Cumhurbaşkanı
Raul Alfonsin’i bekliyoruz. Aramızda, Latin
Amerika edebiyatının büyük romancısı Meksikalı
Carlos Fuentes de var.
Diktaları konuşuyoruz.
Raul Alfonsin, askeri yönetimin sona ermesinden hemen sonra 1983’de iktidara gelmiş. Öncelikle beş generalin yargılanarak hapse atılmasının sağlamış...
Carlos Fuentes’in deyişiyle:
“
Latin Amerika’da askerlerin yasaların üzerinde olmadıklarını göstermişti Cumhurbaşkanı Alfonsin...”
Carlos Fuentes’in verdiği bilgiler çarpıcıydı. 250’ye yakın
subay cinayet, işkence ve adam kaçırmadan dolayı
mahkeme önüne çıkarılmayı bekliyorlardı.
Orduda aktif görevde olan 29 generalden 15’inin Cumhurbaşkanı Alfonsin tarafından emekliye sevkedilmesi gündemdeydi.
61 yaşındaydı Alfonsin.
Avukatlıktan geliyordu.
Kahvaltı sırasında sormuştum:
“Orduyu
sivil iktidara tabi bir kurum haline getirmek için ne gibi önlemler var gündeminizde?”
Şöyle demişti kısaca:
“
Anayasal olarak ordu zaten sivil iktidara tabidir. Geçen nisan ayında yaşadığımız olaylar başka, onlar ayaklanmaydı. Ama aynı zamanda askeri alanda bir çok reforma yönelmiş bulunuyoruz.”
Kendisine, Türkiye’nin de üç yıl önce, 1983’de askeri yönetimden çıkarak yeniden
demokrasiye yöneldiğini, bizi izleyip izlemediğini sorunca şu yanıtı vermişti:
“Halk demokrasiye sahip çıkmalı. İnsan haklarına dikkat edilmeli. Demokrasi içinde bütün sorunlara çare bulunur. Hukukun üstünlüğü, demokrasinin temel dayanağıdır. Demokrasinin inşa edilmesi kolay değil. Şimdilik hızlı gidemiyoruz. Ama sonunda demokrasiyi tam olarak fethedeceğiz.”
Demokrasiyi fethetmek sözü hoşuma gitmişti.
Carlos Fuentes’in de şu sözleri ilginçti:
“Ordu ve kilise Latin Amerika’nın en eski, en güçlü iki kurumudur. Sivil
toplum ise bizim en yeni kurumumuzdur. Güçlü ulusal devlet artık yetmiyor. Güçlü sivil topluma ihtiyacımız var.”
Askeri dikta dönemindeki dokuz bin kayıpla ilgili olarak resmi
komisyon raporunun üstünde şu yazılıydı:
“Bir daha asla!”
Ve o günlerde, Arjantin Cumhurbaşkanı Alfonsin 1987’nin mayıs ayında, ‘askerle uzlaşma’ya girebileceği ya da bir yerde bir çizgi çekebileceği ihtimali yüzünden eleştiriliyordu basında...
Bunu sorunca şöyle demişti:
“Halen 80 subay
insan hakları ihlallerinden dolayı yargılanıyor. Yanılıyorsam lütfen söyleyin. Bunun dünya tarihinde daha bir örneği yoktur.”(*)
Aradan 22 yıl geçmiş...
Arjantin bunca yıl sonra, ta 1977-1983 yılları arasındaki o korkunç askeri diktanın hesabını bir kez daha yargı önünde, şu günlerde yeniden sormaya başladı.
Demokrasi kolay değil.
Laf öğütmekle olmuyor.
İyi pazarlar!