Evet. Var mı bunun aksini iddia eden?
Her şeyden önce gerek
gazete gerekse de Ahmet, “barış... sevgi... kucaklaşma” diye tutturmuşlar!
Neymiş efendim?
Kürtlerle, Türkler... Sonracığıma
Ermeniler, şunlar, bunlar, ötekiler, berikiler kardeş kardeş geçinip gidecekmiş.
Artık
şehit cenazeleri,
gözyaşı döken insanlar görmek istemiyorlarmış!
Türkiye bir kültür mozaiğiymiş! Bu kültür mozaiğini parçalamak isteyen cuntalar, gizli örgütler,
darbe yanlıları,
demokrasi düşmanları amaçlarına ulaşamayacak ve Türkiye, huzur içinde yaşayacakmış.
Yani Ahmet ve başyazarlığını yaptığı gazete bunu istiyormuş!
Onun içinde, Apo’ya okuması için verilmesi
yasakmış.
Türk ve Kürt halkları arasında infiale yol açıyormuş!
Açar tabi!
Yani... Açmaz mı?!
Allah Allah!
Üf yani!
Yaptığın iş mi senin şimdi
Ahmet?
Şurada kardeş kardeş yıllardır birbirmizi boğazlayıp gidiyoruz! Burnunu ne sokuyorsun bizim
kavgamıza?!
Hadi Güney
doğu’da kavga etmedik,... N’oluyor?! Sokaklarda
silaha davranıp binlerce gencimizi telef ediyoruz! Ne güzel! Ner’de hareket or’da bereket oğlum!
Sonra baktık demokratikleşmeye başlıyoruz, özgürleşiyoruz, çobanın oyuyla pofesörünkü bir sayılıyor, hop darbe yapıyoruz, başımıza kocaman kocaman adamlar geçiyor, herkes süt dökmüş kediye dönüyor, sessizlik
egemen... kitap yok... şiir yok... bol bol Hasan Mutlucan dinliyoruz... kulağımızın pası siliniyor!
Özlemedin mi Hasan Mutlucan’ı yani?!
Alem adamsın valla!
Otur evinde, romanlarını yaz...
Deli mi ne bu Ahmet de yani...
Genelkurmay’ın 1925 yılında talepleri
Genelkurmay Başkanlığı’na, 1925 yılında, dönemin İçişleri Bakanı Cemil Uybadin’in verdiği bir
rapor vardır.
Rapor, Güneydoğu’da uzun incelemelerde bulunan,
İstiklal Mahkemesi üyeleri ve Üçüncü
Ordu Komutanı
Orgeneral İzzettin Çalışlar ile görüştükten sonra hazırlanmıştır:
1. Silahların toplanması
2. Eşraf denilen muzur kişilerle Kürtlük ceryanlarına uygun olan insanların Batı illerine yollanması.
3. Doğu’da bir genel müfettişlik kurulması.
4. Bucakların arttırılması, nüfus ve
arazi sayımı yapılması; kırtasiyeciliğin kaldırılması, adli yargılama yöntemlerinin basitleştirilmesi.
5. Merkezdeki memurların Doğu illerinden olmaması.
6. PTT, polis,
jandarma subayları,
asayiş ve güvenlikle ilgili memurların
yerli halktan olmaması.
7. Jandarmanın mutlaka yeniden düzenlenmesi.
8. Doğu’da görev yapan memur çocuklarına öğrenim kolaylığı getirilmesi.
9. Geniş
telefon ağı kurulması
19. Doğu’da yapılacak her türlü ıslahat için gerekli paranın Doğu halkından alınması ve konuyla ilgili gerekli yasaların hazırlanması..
Şimdi, bu raporun üzerine Genelkurmay, hükümetten şu isteklerde bulunur :
1.
Ulusal bütünlüğün sağlanması için, beş yılda,
bölgeye Türk
göçmenler yerleştirerek, Kürt çoğunluğun azınlığa itilmesi: dağlardaki Kürt köylerinin ovaya nakli ve Kürt halkın Türk köylerinde yaşamaya zorunlu kılınması; huzursuzluğa yol açacak, Kürtçü kişilerin nakli; Van,
Midyat hattının Doğu ve Güneyinde basit bir genel
yönetim kurulması; Doğu’da kalmış Ermeni,
Süryani ve Kaldani’lerin bu bölgeden çıkarılması.
2. Asayişin kök salması için, sıkıyönetimin beş yıl daha sürmesi, istihbarat ve
propaganda merkezleri açılması, Keller,
Ergani-
Diyarbakır demiryolunun hızla bitirilmesi, Van Gölü’nde tersane yapımı ve gemi işletilmesi.
3. Bu programın beş yıl içinde uygulanması.
Bakanlar Kurulu da 24
Eylül 1925’de
Başbakan İsmet
İnönü imzasıyla bir Kararname çıkarmış ve buna göre, Kürçe konuşma yasağı getirilmiş, mahkemelerde yerli hakim olmayacağı belirtilmiş,
Rize,
Trabzon ve
Erzurum İllerinden halkların, göçmen statüsünden yararlanarak,
Hınıs Çayı, Murat Vadisi ve Van Gölü’nün kuzeyine yerleştirilmeleri buyrulmuş, yabancıların bölgeye girişi yasaklanmış, bölgede yaşayanların bölge dışında askere alınmasına ve bunların bir süre silahsız görev yapmasına karar verilmiş.
Hadi mazeret arayalım ve de bulalım. Günün koşulları,
isyan sonrası tepkiler, Cumhuriyetin çok yeni olması, yönetim kadrolarının deneyimsizliği ve de a
cemiliği, enine boyuna tartmadan, herşeyi, incelemeden verilen, salt tepkisel tutumlar, bu tür kararları zorunlu kılmış.
Amma, aradan yarım yüz yıl geçmesine karşın, bu kararlar hemen hemen hiç değişmemiş. Aynen uygulanmış.
Şimdi, elinizi vicdanınıza
koyun, bu kararların yarım yüz yıldan uzun bir süre yürürlükte kalması doğru mu değil mi diye kararınız verin
Ha tabi bi de şu var. Bu raporlarda ve
kararnamelerde bazı sözcükler eksik:
Kardeşlik, dostluk, yaraları sarmak, geçmişdeki hataları onarmak,
şefkat gibi!!
(
Huzursuz Topraklar-Mehmet Aydar-Sayfa 867 - Bilgi Yayınevi’ne teşekkürler)
İsrail’den
Ergenekon taktiği
Şu ünlü Goldstone Raporu var ya? İsrail’in,
Gazze’de savaş suçlusu olduğunu kanıtlayan ve de BM’de büyük bir oy çoğunluğuyla kabul edilen?
Şimdi İsrail, gözleri Gazze katliamından uzak tutmak için, geçen gün,
Kıbrıs yakınlarında,
Hizbullah’a teslim edilmek üzere
İran’dan geldiğini öne sürdüğü silah dolusu bir gemiyi ele geçirdiğini açıkladı!
Şimdi bu tam
Netanyahu-Libermann taktiği. Gözleri Goldstone Raporu’ndan İran’a çevirmeye yönelik bi ayak oyunu!
Hizbullah, bu iddiayı hemen yalanladı. İran, böyle bir gemiden haberi olmadığını bildirdi. Ama Bibi Netanyahu hiç aldırmadı. Silahlar İran’dan Suriye’ye gidiyordu, oradan da Hizbullah’a teslim edilecekti; onlar da İsrail vatandaşlarını öldürecekti:
“İran halkımızı öldürmek isterken, Goldstone Raporu İsrail’i suçluyor!”
Tabi bu silah dolusu gemi balonunu uçurmasının nedeni belli: “Hizbullah silahlarının gölgesinde, Filistin’lilerle barış masasına oturmayız!”
Aynen bizim Ergenekon tayfasının
taktikleri gibi: “
İrtica tehlikesi kapımızda... Ülke elden gidiyor...gün darbe günüdür arkadaşlar!”
Yaşa...varol...