Türkiye’yi bugün bir şiir okuduğu için
hapis yatmış bir
Başbakan yönetiyor.
Tayyip Erdoğan, bunun içindir ki,
demokrasi ve hukuk devletinin önemini çoğu kişiden daha iyi kavrıyor, yüreğinde daha çok hissediyor.
Bu söylenebilir.
28
Şubat’ın hukuku hiçe sayan çemberinden geçmiş, haksızlıklarını, ‘andıç’larını yaşamış bir
siyaset adamının
iktidara geldikten sonra ‘hukuk’u unutabileceğine ihtimal verilmez.
Ben de vermek istemiyorum.
Kendi yakın mazisinde demokrasi ve hukuk dışı darbeler yemiş bir siyasetçi, iktidar koltuğuna oturduğu
vakit devlet yönetiminde hakkaniyet ve hukukun üstünlüğü çizgisini hakim kılmak için çalışır.
Böyle düşünüyorum.
Ama bunun tam tersi örnekler de yaşanmıştır siyasal hayatta. Çıkarlar ya da husumetler, demokrasi ve hukukun temel ilkelerinin bazı durumlarda göz ardı edilmesine yol açmıştır.
Bunun da örnekleri vardır.
Türkiye’nin bugün başlıca sorunlarından biri ‘hukuk’tur, ‘hukuk devleti’dir. Devleti daha çok ‘hukukla tanıştırmak’tır.
Bu alanda dökülüyoruz.
Mesela, 28 Şubat döneminde Tayyip Erdoğan’ı bir şiir yüzünden hapse atan mekanizma ‘hukuki’ değil, ‘askeri’ydi.
Erdoğan bu gerçeği biliyor.
Bu gerçeğin bilincinde olduğu içindir ki, “askeri hukukun içerisine çekmek” için gerekli kanalları açık tutmaya çalışıyor.
Ergenekon konusunda gerekli olan ‘siyasal irade’yi baştan beri ortaya koyuyor.
Yargıyı askeri ve
sivil olarak iki başlılıktan kurtarmak için reform arayışlarını sürdürüyor.
Uzun lafın kısası:
Başbakan Erdoğan hukukun herkese lâzım olduğu ve olacağı gerçeğinin hiç kuşkusuz farkında...
Ama herkes Erdoğan’la eski deyişle hem fikir mi?
Hayır. Devlet yönetiminde hakkaniyet, devlet yönetiminde hukukun üstünlüğü dediğiniz vakit Erdoğan’a herkesin aynı pencereden bakması beklenemez.
Kimileri, Erdoğan’ın bu açılardan bazı durumlarda
fren yaptığını söyleyebilir.
Bunda gerçek payı vardır.
Örneğin ben de,
Doğan Grubu ve
vergi cezası olayında ve Al
Capone benzetmesinde Başbakan Erdoğan’ı sert biçimde eleştirdim.
Bu konuya hukuk ve hakkaniyet penceresinden,
basın özgürlüğü ve demokrasi penceresinden bakınca sapmalar olduğunu bugün de düşünüyorum.
Doğan Grubu’nu
hedef alan bu cezanın iş dünyasında nasıl bir tedirginlik, hatta korku yarattığını da biliyorum.
Demokrasi diyorsak, hukukun üstünlüğü diyorsak, kısacası Batı değerleri diyorsak, bu çerçevenin içinde böylesi korkulara yer yoktur.
Devlet hukukla bağlıdır çünkü.
Öyle olmak gerekir.
Demokrasiler böyle işler.
Devlete hukukun üstünlüğü damgasını vurur demokratik rejimlerde. Devlete hakkaniyet ölçüleri yön verir.
Başka türlü olmaz.
Demokratik hukuk devletinin tüm
kural ve kurumlarıyla
yerli yerine oturmadığı bir ülkede her şeyin başı olan siyasal istikrar gerçekleşmez.
Bunu yıllardır yaşıyoruz.
Bu nedenle, Başbakan Erdoğan’ın
Avrupa Birliği yolunda reform kapısını açması, 28 Şubat’ın acılarını bizzat yaşamış bir siyaset adamı olarak askeri hukukun içine çekmeye çalışması son derece önemlidir.
Bu yüzden ben de kendisini bir yorumcu olarak destekledim, destekliyorum.
Ama aynı zamanda eleştiriyorum da...
Hakkaniyet ve hukuk penceresinden bakınca, hukuk devletinde yeri olmaması gereken ve hissi yanı ağır basan bazı sapmalar gördüğüm için de eleştiriyorum.
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin içinde ve dışında bir barış ve istikrar kuşağı oluşturmak için sistemli bir çaba içinde. Bir çok açılımlar yapıyor.
Bunlar çok önemli.
Kalkınmak için, aş ve iş sorununu çözmek için, demokrasiyi oturtmak için bu ülkenin barış ve istikrara olan ihtiyacı gerçekten büyüktür.
Böyle bir doğru hedefin peşindeyken, hukuk ve hakkaniyet açısından soru işaretleri yaratmak ise yanlıştır.