Cuntacılık hastalıktır... Tedavi lazım!


Haksızlık olmasın... Memleketimizin “şanlı cunta geçmişi”nin tek mağduru Başbakan Erdoğan değildir. Evet, Yakamoz’uyla, Ayışığı’yla, Sarıkız’ıyla, Eldiven’iyle dört şahane darbe girişimine muhatap olmuş, direkten döne döne bugünlere gelmiştir ama, adına “cunta” dediğimiz “araz” hangi siyasetçiye, hangi sivil yönetime musallat olmamıştır ki? Bu yüzden haksızlık olmasın. Mustafa Kemal Atatürk bile, “sistem”in kurucusu” Mustafa Kemal Atatürk bile, hasta yatağındayken, cihet-i askeriyeden gelebilecek bir “oldu-bitti”den çekiniyor, uykuları kaçıyordu. Bu nedenle mi, kendisinden sonra Cumhurbaşkanı olarak Mareşal Fevzi Çakmak’ı işaret etmiş, hükümetin Bayar ve anglosakson terbiyeden geçmiş Fethi Okyar’a emanet edilmesi gerektiğini söylemiştir? Bence bu nedenle... Nitekim, cunta, harekete geçmek için Atatürk’ün vefatını beklemiş ve kansız bir darbeyle İsmet Paşa’yı Çankaya’ya çıkarmıştır. Kaderin garip cilvesine bakın ki, cunta kalkışmasıyla Çankaya’ya çıkan İsmet Paşa, 40’ların sonuna doğru, ordu içindeki bir “yapılanma”nın ciddi itirazlarıyla karşılaşmıştır. İkinci itirazı ise, “yaramaz laik çocuk” muamelesi yapılan Talat Aydemir’den görmüştür. İlk Aydemir kalkışmasına göz yummuştur. Hatta, suçüstü yakalanan “girişim” sahiplerini affetmiştir. İkincisinde, ister istemez sertleşmiş, Aydemir’i ipe göndermek zorunda kalmıştır. Bayar da çok çekti bunlardan. Menderes de çok çekti. Demirel de çok çekti. Rahmetli Turgut Özal da çok çekti. Hatta, Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz da çok çekti. Erbakan ve Çiller’e yapılanları hatırlatmaya gerek bile yok. Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyordu... Kebapçı ve lahmacuncu fişlemek, okul önlerinde başörtülü joplatmak, hayali irtica senaryoları üretmek, andıçlar ve lahikalar hazırlamak, parti kapatma davaları açtırmak, gazeteci kovdurtmak, insan hakları savunucularını kurşunlatmak, savcıları brifingleyip tütsülemek, muhalif yayınlara ağır hapis cezası verdirtmek, “çakma sivil toplum örgütü” kurup meşru hükümete karşı nümayiş pozisyonuna sokmak, güpegündüz sokaklarda tank yürütmek, irticaya karşı olduğunu söyleyen banka hortumcularına manevra alanı açmak... Neler neler... Bayar ve Menderes konsorsiyumu, ilk cunta kalkışmasını halletmişti. Kalkışmada adı geçen üst rütbeli subayların tümünü emekliye sevketmişti. İkincisini ciddiye almamıştı. Üçüncüsüne ise boyun eğmişti. Binbaşı Samet Kuşçu’nun ihbarı ciddiye alınsaydı, Milli Savunma Bakanı Şem’i Ergin’in ihaneti karşılıksız bırakılmasaydı, Emre Kongar gibilerin “devrim” dediği 27 Mayıs kalkışmasını yaşamayacaktık. Dolayısıyla, 12 Mart da olmayacaktı, 12 Eylül de olmayacaktı, 28 Şubat da olmayacaktı... Bugün cürümleri bir bir ortaya saçılan “belgeciler” de bu kadar küstah ve pervasız davranamayacaklardı. Demek ki, “cuntacılık” sari bir hastalık bazılarında. Kim gelirse gelsin, iktidarın mahiyeti ne olursa olsun, bu hastalıktan kurtulamayacaklar... O zaman biz kurtulalım onlardan... Bu defa sahiden kurtulalım...
<< Önceki Haber Cuntacılık hastalıktır... Tedavi lazım! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER