Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Bağbuğ, kendisine “devlet adamı değilsiniz, devlet memurusunuz” diyen Rasim Ozan Kütahyalı’yı mahkemeye vermiş.
Herhalde Türk
adalet tarihinin en ilginç davasıdır bu...
Daha az ilgincini ben yaşamıştım; dönemin
Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “Emekli
generaller banka ve holdinglere
yönetim kurulu üyesi yazılmasın” sözlerini köşeme taşıdığım için, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne
hakaret”ten
Bakırköy Ağır
Ceza Mahkemesi’nde yargılanmıştım.
Savcı Ali Çakır değildi, hayır.
Değerli Ali Bey’imiz o sırada Bağcılar’da, kendi ifadesiyle “bölgesindeki mevkutelerin canına okumakla” meşguldü.
Gerçekten de ilginç bir davaydı.
İddianamede, ünlü 159. maddeyi ihlal ettiğim yazıyordu ve 6 yıl ağır
hapisle tecziye edilmem isteniyordu.
Bir süre sonra (dönemin
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün de önayak olmasıyla), 159. madde “ağır ceza” kapsamından çıkarıldı, “asliyelik” suç haline getirildi. İstenen
hapis cezası da, 3 yıla düştü.
Derken, “
Rahşan Affı” yetişti ve
dosya rafa kaldırıldı.
İlker Paşa’nın bu kadar “rakik” olacağını, hele konuyu yargıya taşıyacağını hiç tahmin etmezdim.
Nihayetinde bir saptamadır bu...
Hadi bir “niteleme”dir.
Üstelik çok da yanlış olmayan bir niteleme...
Bir insana “devlet memurusunuz” demek, nasıl “kişilik hakkı ihlali” olabilir?
Madem söz “rikkat”ten açıldı, oradan devam edelim.
İlker Paşa’nın sergilediği bu olağanüstü rikkat, bu “orantısız duyarlık”, başta “devlet me
murusunuz” nitelemesini kullanan yazar olmak üzere, üçüncü kişilere de rakik davranma ve soru sorma hakkı doğuruyor...
Biz de soralım o halde.
Eskiden, birtakım silahlar eşliğinde basın toplantıları düzenler, siyasi ve felsefik açıklamalar yapardınız. Ezkaza demokrasilerde ordunun yerini hatırlatmış bulunan yazarlara da fırça atardınız.
Epeydir görünmüyorsunuz.
Neden?
Bir “gelenek” haline getirdiğiniz “basın bilgilendirme toplantıları”nda sözcüleriniz ne güzel açıklamalar yapar, basında speküle edilen konuların hakikatine ilişkin bilgiler verirdi.
Dursun Çiçek hadisesinden sonra, bu toplantılara ara verildiği açıklandı.
Neden?
Sözcüleriniz Dursun Çiçek’le ilgili sorulardan kaçınıyorlardır... Olabilir. Hadise çift yönlü inceleme altındadır... Soruşturma safahatına müdahil olmamak, yargıyı etkilememek gerekmektedir...
Hepsi tamam.
Peki, “ıslak
imza kanıtı”ndan sonra iyice “
şüpheli” duruma düşen mezkur
Albay niçin hâlâ görevinin başındadır?
Hadi, “tedbiren tutuklanma” talebi, şu ya da bu gerekçeyle engellendi; şüpheli şahıs “jet
tahliye” kararıyla cezaevine girmekten kurtuldu.
Bu durumda “tedbiren
açığa alma” mekanizmasının devreye sokulması gerekmez mi?
Suçluysa, cezasını çeker.
Suçsuzsa, görevinin başına
döner.
Biz niçin Genelkurmay’dan bu konuda bir “rikkat” göremiyoruz?
Ben sorularımı sordum...
Cevaplayıp cevaplamamak size kalmış.
Konunun “yargı”yı ilgilendiren bir boyutu yok ama belki yargıya gitmek istersiniz.
Bu da size kalmış artık.