AK Parti ve
Gülen cemaatine yönelik
eylem planındaki imzanın
Genelkurmay karargahında görevli
Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu iddiası, ıslak imzalı orijinal
belgenin ortaya çıkmasıyla yeni bir boyut kazandı.
Tarih yeniden yazılıyor.
Yılmaz Özdil, Bekir
Coşkun,
Oray Eğin, Hikmet Bila,
Necati Doğru ve
Fatih Altaylı başta olmak üzere “kağıt parçası” lafı üzerinden yalana sarılanlar, mutlaka durum muhakemesi yapacaklardır.
Özür dilemek de bir erdemdir. Tıpkı
Taraf Gazetesi’nin NTV’ye yaptığı gibi...
Turpun büyüğü ise heybede...
Sorunu yargıya
havale edip gelişmeleri sağduyuyla izlemek yerine kameralar karşısına geçerek sert bir üslup ve ses tonuyla “kağıt parçası” diyen Genelkurmay
Başkanı Or
general İlker Başbuğ da nefsini teste tabi tutmalıdır.
Özellikle “Gereğini yaparız” sözünü hatırlayarak...
Başbakan yerden göğe kadar haklıdır; devlet de TSK da bu lekeyi kabul etmez. Ayrıca, etmemelidir.
Ne var ki,
Cuma günü ıslak imzayla ilgili haberlerin medyaya yansıması üzerine Genelkurmay’dan yapılan “
İhbar mektubu ve mektubun odağındaki gelişmelerin öncelikle medyada yer alması kaygı verici” açıklaması, işin ciddiyetine
vakıf olunmadığı izlenimini doğurmuştur.
Medyanın kamuoyunu bilgilendirme, kamuoyunun da bilgi alma hakkı, anayasadan kaynaklanan temel haktır. Medya, görevini yapmaktadır.
Kaldı ki, medyanın tek ayıbı, varsın, bu olsun. Esası bırakıp usul üzerine hüküm inşa etmenin, akli açıklaması var mıdır? Belgenin içeriği daha vahim değil mi?
Karargahta; AK Parti içindeki ajanların harekete geçirilmesi, hükümete karşı irtica söyleminin güçlendirilmesi,
Ergenekon sanığı subaylara sahip çıkılması, milliyetçi parti tabanlarının genişletilmesi, Kurtlar Vadisi’ne müdahale edilmesi ve Gülen cemaatinin yıpratılması gibi hedeflerle işlenmiş bir plan, en büyük ayıp değil mi?
Daha da ötesi, suç sayılmaz mı?
Nitekim, planın uygulamaya konduğuna dair güçlü emareler var. Gelin şu sorulara
cevap bulalım: Kurtlar Vadisi’nin konsepti değişmedi mi? AK Parti içindeki ajanlar harekete geçmedi mi? Emniyetteki operasyonlar nasıl tetiklendi? Cemaate yönelik yıpratıcı yayınlar nasıl yoğunlaştı?
Milliyetçi-Ulusalcı akımlar gazlanmıyor mu?
Şimdi... Sayın Paşam, gelin açık açık konuşalım. Kızmadan, darılmadan...
Eğer Genelkurmay karargahında böyle bir plan hazırlanmış ve belge orijinalse, iki türlü yorumlanabilir; 1-Genelkurmay başkanının haberi yoktur, 2-Genelkurmay başkanının bilgisi dahilinde hazırlanmıştır.
İki yorum da vahimdir. İlkinde karargahına sahip olamayan kudretsiz bir general, diğerinde suç işlemiş bir general fotoğrafı çıkar.
Üçüncü yol varsa, buyurun...
DTP kimin değirmenine su taşıyor?
Hükümet, büyük cesaretle demokratik
açılım hamlesi yaptı. Başbakan Erdoğan dedi ki; “Bedeli ne olursa olsun ödemeye hazırız.”
Kökleri yıllara uzanan böylesine derin ve kronik bir problemi kısa sürede çözüme kavuşturmak, elbette mümkün değildi. Lakin, yola çıkılması bile başlı başına devrim sayılabilecek ölçekte önemli bir hamleydi.
Hepimiz biliyoruz; başarıya ulaşılması
iktidar partisinin tek başına mücadelesiyle mümkün değildir. Özellikle DTP’ye büyük iş düşmektedir.
Açılımda mola verilme ihtiyacının doğması, bu sorumluluğun DTP’ye birkaç numara büyük geldiğini ortaya koymuştur. Maalesef, PKK’ya teslim olmuştur.
Umarım, açılımın nadasa bırakıldığı yeni süreçte, nerede hata yaptıkları sorusuna sağduyuyla cevap bulurlar. Karşı tarafta “yenilgi” algısına yol açabilecek şekilde “
zafer” edasıyla şova
prim vermenin, birlik projesi önündeki en büyük tehdit olduğunu anlarlar.
Tahriklerden, sadece düşmanlık üretilir, barış değil. Bu yolda giderseniz, sadece, kan ve şiddetten beslenen karanlık güçlerin değirmenine su taşımış olursunuz.
TRT’de hormonlu
büyüme
Medyada eş zamanlı iki kritik gelişme yaşanıyor.
Aydın Doğan,
vergi cezası nedeniyle küçülme kararı alıyor. TRT ise neredeyse her gün açtığı yeni bir kanalla
sektördeki payını sürekli arttırıyor.
Medyadaki
özel sektör payının giderek azalması veya zayıflaması, liberal
politikalar açısından kabul edilemez. Aydın Doğan veya başkası, isimler bir tarafa, özel teşebbüsün sürekli kan kaybettiği, devletin güçlendiği bir medya yapılanması, demokratik açıdan zaaf oluşturur.
En pahalı
ürün olan haberin işlendiği medyada, güçlü
sermayeye her zaman ihtiyaç vardır. O nedenle
yabancı sermaye payının arttırılmasını öngören
RTÜK Kanunu’ndaki değişiklik girişimi, olumlu bir adımdır.
Ancak, TRT’ye cep telefonları, kara taşıtları, mp3 çalarlar, yatlar, uçaklar, beyaz
eşya,
koşu bandı, duş cihazları gibi bir çok ürün ve hizmetten pay verilmesi, başka bir ifadeyle yeni vergi türü oluşturulması, doğru değildir.
Doğru politika, özel teşebbüsün desteklenmesi, bir kamu kuruluşu olan TRT’nin küçültülmesi olmalıdır.
Bugün TRT, hormonlu şekilde büyüyen, KİT gibi istihdam sağlayan ve pahalı prodüksiyonlarla
rant kapısına dönüşen bir
tehlike arz etmektedir.
TRT vergisini “
ekonomik” gerekçeye dayandıran
Sanayi ve
Ticaret Bakanı Nihat Ergün’e de bir çift lafım var; vergi kolay yol, önemli olan kamu kaynaklarının doğru kullanımıdır.
Aydın Doğan hatasının bedelini şirketlerini satarak ödeyecek. Peki, TRT yönetimi ne yapacak? Hatanın bedelini, millete
fatura etmek hangi vicdana sığar?