"Eşkıyalar ve Devlet:
Osmanlı tarzı devlet merkezîleşmesi",
Columbia Üniversitesi tarih ve sosyoloji profesörlerinden Karen Harney'in ilk kitabı. Kitabın
İngilizce orijinali 1994'te "Bandits and Bureaucrats" (Eşkıyalar ve Bürokratlar) başlığı ile New York'ta yayımlanmış.
1999'da Zeynep Altok tarafından çevrilip
Tarih Vakfı Yurt Yayınları arasında Türkçeye kazandırılmış.
Yazar Kadı Sicilleri, Ruznamçeler gibi birincil kaynakları kullanarak Celali İsyanları'nın iki evresini (1590-1611 ve 1623-48) konu alıyor. Karşılaştırmalı tarih çalışmaları yapan Karen Harney,
Osmanlı Devleti'nin
isyanları bastırmak için izlediği politikayı tek tek vesikalardan yola çıkarak önümüze koyuyor.
Harney vardığı sonucu, isyancılar il
e devletin pazarlık biçimlerini aktardığı VI. Bölüm'de şu şekilde özetliyor: "Osmanlı Devleti 17. yüzyıl boyunca, büyük sekban gruplarının başındaki eşkıya reislerinin taleplerini merkezle bütünleştirebilmek için siyasî
anlaşma yapma ve merkeze dahil etme yöntemlerine başvurdu. Bu noktada, eşkıyalara verilen tavizlerin ciddî bir zaafa işaret etmediğini ileri sürmek istiyorum. Bu anlaşmalar Osmanlıların aynı anda üç cephede birden savaşmak zorunda kalmaması için
ülkeler arası ve ülke içi basınçları dengelemek hesabıyla yapılmışlardı. Anlaşma yaparak ve merkezle bütünleştirerek hakimiyeti pekiştirme çabalarının ardında yatan en önemli saiklerden biri de jeopolitik kaygılardı." Yazar isyancılara verilen tavizleri anlatırken okuyucuya çok şaşırtıcı gelecek bir tez ileri sürüyor. Devlet eşkıyalığı, devletin merkezî iktidarını sağlamlaştırmada bir
araç olarak kullanıyor. Bu tezini, her isyan döneminden sonra merkezin gücünün arttığını göstererek kanıtlıyor. İsyancılarla yapılan pazarlıklar devletin zaafını değil, tam tersine aklını ve gücünü gösteriyor.
İsyancılarla yapılan pazarlıklar ve verilen tavizler neleri kapsıyordu? Her biri o dönemin namlı birer asisi olan Karayazıcı, Abdülhalim, Deli Hasan, Tavil Halil, Kalenderoğlu, Yusuf Paşa ve Muslu Çavuş gibi isyancılardan uzlaşmaya yanaşanlara devlet hilatlar göndererek
paşalık rütbesi veriyor, bu rütbeyi kullanacakları geniş vilayetleri de emirlerine tahsis ediyordu. 1606 yılında o dönemin en meşhur eşkıyası Canpolatoğlu'nun saraya yazdığı mektubu, Karen Harney kitabına almış. Mektupta Canpolatoğlu kendisine beylerbeyliği, çevresindeki adamlarına da tek tek sıralayarak çevredeki vilayetlerin (Antep,
Maraş,
Halep, Ma'arra, Samsad,
Malatya,
Kars, Zülkadriye,
Rakka,
Tarsus, Bozok, Sis) verilmesini istiyor. Padişah I.
Ahmed mektubun sol üst köşesine "bu kadarı da fazla" diye not düşmüş. Tarih, Osmanlı Devleti'nin Batı'da
Avusturya ile savaştığı, Doğu'da ise
İran ile savaş hazırlıklarının sürdüğü bir evre. Padişah'ın bu notuna rağmen Canpolatoğlu'na Halep Beylerbeyi unvanı veriliyor ve bu eşkıya bir süreliğine de olsa devletin Halep vilayetindeki meşru temsilcisi sıfatını kazanıyor.
Bu evrelerden ilkinin meşhur Kuyucu Murat Paşa'nın sadaret dönemi olduğunu hatırlatalım. Devletin isyancılara karşı sertliğine Kuyucu Murat Paşa'yı örnek gösterenler, eşkıyaya paşalık rütbelerini ve yönetecekleri yerleri dağıtan devlet adamlarının başında Kuyucu Murat Paşa'nın geldiğini mutlaka öğrenmeliler. İkinci evre ise yine sertliği ile anılan IV. Murad'ın saltanat yıllarıdır.
"Eşkıyalar ve Devlet" kitabının bize anlattığı şu: Devlet eşkıyalığın kökünü savaşarak ve uzlaşarak kazımaya çalışıyor. Ama daha ötesi eşkıyalığı yaratan şartları ortadan kaldıramadığı için, eşkıyalarla fırsat buldukça savaşarak, zaman zaman uzlaşarak bu işi merkezin otoritesini güçlendirecek bir vesileye dönüştürüyor. Nasıl mı? Eşkıyalıktan bizar olan halkın desteğini kazanarak.
Tarihçiliğin ciddi bir iş olduğu inancıyla bu kitabı özellikle
Erhan Afyoncu ve Yusuf Halaçoğlu'na
tavsiye ederim. İsyancıya "paşa rütbesi" nasıl verilirmiş, okuyup öğrenebilirler. Devlet yönetmenin
akıl işi olduğunu, bu aklın da devletimizin selefi olan Osmanlı'da fazlasıyla mevcut olduğunu anlaması gerekenler bu kitabı dikkatle okumalı.
Hamasetle devlet gemisi yürümüyor.