Aşağıdaki ifadeler
Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocuklardan A.N., H.H.A. ve M.Z.Y.'ye ait...
Onlar şu anda TMK'dan yargılanmakta olan 3 bin çocuktan sadece üç tanesi.
Çocukların rüyalarında görse çığlık çığlığa uyanacağı bu olayları onlar bizzat yaşadılar ve anlattılar:
"Ev yemeği restoranında çalışıyordum. Bisikletle yemek servisi yaparken yolda kolumu tutup zorla indirdiler tepsi falan düştü karşı koydum polis "Babanı s..yim" deyip vurdu. Araca götürürken kolumu kıracak biçimde çevirip kafamı indirip copladılar.
Araçta kafamızı aşağıya eğdiler sıkıştırdılar gelip geçip "Apo'nun piçleri" deyip vuruyorlardı. Genelde bel ve kafanıza
tekme ve
yumruk atıyorlardı. Aracın önüne bilerek
gaz bombası attılar, havasız kaldık. Su isteyince vermediler onun yerine vurdular. Ben bayıldım. Bayılınca ayıltmak için ayamın altında sigara söndürdüler. Araçta 11 kişiydik 2 saat havasız ve sıcakta tuttular.
Emniyette "Apo'nun piçleri", "Ananızı Apo mu s...yor?", "Kökünüzü bitirip sizi öldüreceğiz", "
Kürtler'in hepsi şerefsiz yaşasın Türkler" gibi
hakaretler edip, gelen geçen tokatla, yumrukla vuruyordu. 2 saat ayakta beklettiler."
"
Polis okulunda girişteki
duvar dibine tek sıra dizdiler. Amirleri yumrukla kaba dayak attı, hakaret ve
küfür etti. "
Öğrenci misiniz?" diye sordular, ikimiz
Anadolu birimiz Fen lisesindendik. Bunu öğrenince polisler daha da sinirlendi "Sizin gibi bölücüler, teröristler bu okullara gidiyor bizim çocuklarımız gidemiyor" deyip, daha çok dövmeye başladılar. Polis okulunda bir, bir buçuk saat dayak yedik."
"Çocuk Şube'ye götürünce bizi tek donla bırakıp soydular. Bu şekilde üstümüzü aramaya kalktılar. İzin vermeyene vurdular Z. ve E.'ı çok tokatladılar. Tahir polis çok fazla vuruyordu "Ben psikopatım seni öldürürüm" diyordu. Avukata şikayet edince bir süre vurmadı sonra yine vurmaya başladı. Kameradan gördükleri halde su istediğimizde, tuvalete gitmek istediğimiz zaman bir saat gelmiyorlardı. 3 gün, mahkemeyle birlikte 4 gün tutulduk."
"Cezaevine ilk gittiğimizde üst aramasında bizleri çırılçıplak soydular eğilip kalkmamızı söylediler. O zaman çok utandım. O gece gardiyanlar bizi hücrelere koydular. Hücreler pislik içindeydi, bilerek farelerin geldiği mazgalların kapağını açıp farelerin gelmesini sağladılar. Herkesi ikişer ikişer hücrelere koydular. Beni tek kişilik hücreye bıraktılar."
"Her tarafta böcekler vardı, fareler vardı.
Yemekler az geliyordu, çoğu zaman aç yatıyorduk. Yemeklerin içinde böcekler, diş,
demir parçası, çivi ve benzeri şeyler çıkıyordu."
Peki, farelerin cirit attığı hücrelere atılan, her Allah'ın günü dayak yiyerek, Kürt olduğu için küfür işiterek,
açlık, pislik, sefalet ve
korku içinde yaşayan bu çocuklar, bütün hayatları boyunca etkisinden kurtulamayacakları bu cezayı hak etmek için ne yapmışlar?
Kamuoyu şu anda yargılanmakta olan 3 bin civarında çocuğun tümünün
gösteriler sırasında polise mukavemet ederken, taş atarken "suçüstü yakalanan" çocuklar olduğunu sanıyor. Oysa, bu çocukların yarıdan çoğu gece vakti evlerinden alınmışlar. Zaten "taş atan" çocukların dosyalarındaki kanıtlar da genellikle çocukları tutuklayan polis ya da askerlerin ifadelerinden ibaret. Görevliler, çocuğun
vücut hareketlerinden, elindeki tozdan ya da kalbinin hızlı atmasından yola çıkarak yasadışı eylemlere katıldığı kanaatine vardıklarını söylüyorlar!
X x x
Bu ne yaman çelişki böyle...
Bugün
Türkiye 25 yıldır süren ve on binlerce insanın ölümüne neden olmuş bir şiddeti bitirmeye, barışmaya, geçmişi unutup geleceğe bakmaya çalışırken, bir yandan da hâlâ bacak kadar çocukları "taş attılar", "polise mukavemet ettiler" diye yargılamaya devam ediyor. Büyüklerle kucaklaşmaya çalışırken küçüklere "Apo'nun piçleri" diye saldırıyor. Sınırdan girenleri aynı gün evlerine gönderirken, bu çocuklara hâlâ savaş esiri gibi davranıyor.
Türkiye'de bir grup vicdanlı, fedakar, cefakar ve inatçı insan Terörle Mücadele Yasası mağduru bu çocukları kurtarmak için olağanüstü bir gayretle çalışıyor. Ne var ki, bu kadar gayret Meclis'i ancak "cezaların bir miktar indirilmesi" noktasına getirebildi.
Şimdi, yukarıda okuduğunuz hikayeler tercümeleriyle birlikte
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komisyon'a gönderiliyor. Komisyon bu ifadeleri değerlendirdikten sonra Türkiye'ye resmi
komiser gönderecek.
Ve bizler bir kez daha kendi meselelerini kendisi çözememiş, kendi çocuklarına kendisi sahip çıkamamış bir
toplum olmanın ezikliğini yaşayacağız.
Ama hâlâ geç değil.
Halkın temsilcileri, halkın çocuklarına yapılan eziyet ve işkenceyi önleyememiş olmanın vebalini taşımak istemiyorsa; BM komiserlerinin "fırça"larını beklemeden bu konuyu Meclis'te çözerler.
Ama öyle, cezalarda biraz
indirim yaparak değil; gerçekten çözerler.