DTP lideri
Ahmet Türk, Diyarbakır’da parti tabanına seslenirken, “Eğer
Türkiye kamuoyunda oluşan tepkileri önemsemezsek sürecin önünü tıkarız. Barışçı bir süreç için hükümetle
diyalog oluşturmalıyız. En önemlisi de Türkiye halkıyla empati yapmalıyız” diye konuşmuş.
Dün de değinmiştik.
PKK’nın
silah bırakma sürecinde DTP’ye büyük görev ve sorumluluk düşüyor.
Ahmet Türk,
Mahmur ve Kandil’den giriş yapan grupların karşılanmasıyla ilgili coşku nedeniyle terörün Türkiye’nin bütününde yol açtığı acıların da unutulmaması ve “ölçü”nün kaçırılmaması için doğru kelimeyi seçmiş: Empati! Ancak başkalarının duygularını anlayabilirsek, ortak bir insanlık duruşu sergileyebiliriz.
Kürtler, kimlik ve kültürel mağduriyetlerinden yola çıkarak hep “empati”den söz ettiler. “Öteki”leştirilmeye tepki duydular. Siyasi gerekçelerle kan döküldükçe,
şehit cenazeleri geldikçe Batı’da uyanan, “
Kürtler ne istiyor?” sorusuna, “Biraz da siz empati yapın, bizi anlamaya çalışın” diye
yanıt verdiler. Kırk bin insanımızı kaybettikten sonra, ahlakın da demokratik
siyasetin de ancak, “farklı düşünüyor ya da birbirinden hoşlanmıyor diye insanların birbirini öldürmeyeceği” bir zeminde geçerli olacağını nihayet kavramaya başladık.
Güneydoğu’da barışa doğru bir adım atıyoruz.
Silahların yerini siyaset alacak.
Empatiye her zamankinden fazla ihtiyacımız var.
Ahmet Türk, DTP’lileri “Bu gelişme ne zaferdir, ne kahramanlıktır, ne yenilgidir. Bugün duygularımızı bir kenara bırakarak, aklımızla, siyaset üstü bir anlayışla hareket etmeliyiz” diye uyarıyor.
Geçen 25 yılda çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini, babalarını kaybeden on binlerce insanımız var.
Davul zurnalı, havai fişekli gösteri yapmanın zamanı değil.
Silopi’den, Habur’dan gelenler “maç konvoyu” değil. Diyarbakır’da
şenlik yapılırken, Güneydoğu’nun dağlarında,
Kuzey Irak’ta eller tetikte. Bir yanda mayınlar, havanlı saldırılar, öte yanda operasyonlar. Barışa giden yol tuzaklarla dolu. Ve ne yazık ki gelişmelerden hoşnut olmayan siyasetçi sınıfı ve savaş lobisi, süreci kesintiye uğratmak üzere her türlü kışkırtmayı yapıyor. Bu ortamı germek, provoke etmek, “Kürt
açılımı”nı sabote etmeye çalışanların değirmenine su taşımak anlamına gelmez mi?
Silopi’deki karşılama nedeniyle DTP aleyhine
soruşturma açılırken, Kandil’den gelen PKK’lıları Ankara’ya çağırmak, DTP Grubu’na ve Meclis’e getirmeye çalışmak doğru mudur?
PKK eğer gerçekten silah bırakacaksa, “siyasi temsil” alanını da DTP’ye bırakması gerektiğini kavramalıdır.
DTP de, silahlı
örgüt temsilcilerinin haklarını ancak silahları bırakmaya hazır oldukları anda savunabileceğinin ayırdında olmalıdır. Sembolik ve pazarlıkçı tutumlar süreci bozar. Yarısı dağda, yarısı ovada güçlerle barış inandırıcı olmaz.
Empati yapma sırası Kürtlerde diye düşünüyoruz.