Ben Rizeli’yim ama benim eşim Siirtli’dir; birbirimizle evlendik. Platonik değil gerçek aşkı yaşadık.” Böyle diyor Baş
bakan Erdoğan. Niye diyor bunu? Durup dururken mi?
Hayır.
Karadeniz kökenli bir erkekle, Doğulu bir kız tanışıyor, evleniyor, mutlu oluyor. Belki biri Laz, diğeri
Kürt. İşte işin özü burada yatıyor.
Kurtuluş Savaşı yıllarında çıkan
Albayrak Gazetesi’nin 30
Ekim 1919 yılında yayımlanan sayısından alıntılar da yapıyor: “Doğu
Anadolu Türkiyle Kürdü o kadar karışmıştır ki, bir Kürt aynı zamanda bir Türk’ün dedesi, dayısı, yeğeni olduğu gibi, bir Türk de Kürd’ün eniştesi, dayısıdır, yeğenidir... Böylece Kürt ile Türk’ü ayırmak, onlara konumlar belirlemeyi düşünmek, mukaddeseta
tecavüz etmektir.”
Bu sözlere itirazı olan varsa, herhalde
akıl hastanesine bi uğraması gerekir önce.
Bakınız, çok dikkatli davranılması gereken bi dönemden geçiliyor.
Habur kapısında sergilenen kışkırtıcı tavırlara aldanacak olursak, siyasi partilerin son dönemde artan
tahriklerine kapılırsak, “açık söylüyorum; bölücü
terör örgütünün ekmeğine yağ sürmüş, onu hedefine ulaştırmış oluruz!”
Bunu da
Başbakan söylüyor. Ve doğru söylüyor! Bu arada da PKK’nın bölücü bir
terör örgütü olduğunun altını da çiziyor. Yani kimilerin söylediği gibi, PKK’ya kucak açan falan yok ortalıkta!
Bu söylemle, gerek DTP’yi gerekse de MHP’yi aklı selime davet ediyor.
DTP,
Türkiye’nin, açılımdan yana olmakla birlikte bu şov havasına karşı çıkan insanlarına
kulak vermeye başlamış anlaşılan.
Ahmet Türk: “Eğer Türkiye kamuoyunda oluşan tepkileri önemsemezsek, sürecin önünü tıkarız” demecini vermiş.
Öte yandan MHP’nin, çözümsüzlük içinde, sürekli
saldırgan bir tutuma bürünmüş olması da büyük talihsizlik Türkiye açısından. “
Milliyetçilik tahrik etmek, kışkırtmak değildir. Milliyetçilik kab
adayı ağzıyla, düzeysiz bir üslupla, çocukları korkutacak bir bağırışla ortalığı velveleye vermek de değildir.”
Elbette Habur kapısında sergilenen görüntüler kışkırtıcıdır. Bunların, şehitlerimizi, onların yakınlarını, ailelerini, geride kalanlarını nasıl inciteceğini ve öfkelendirebileceğini de düşünmek zorundayız hepimiz.
Bakınız, herkes doğarken bir etnik kimlikle doğar. Ama bunlar Türkiye mozaiğini oluşturur,
ülke kültürüne zenginlik katar. Kültürlerin kucaklaşmasının sonucu sağlam temellere dayalı dostluklar kurulur.
Onun için tahriklere kapılmadan sabırlı olmak zorundayız milletce. Biraz daha...
“RUSYA’DA DEMOKRASİ KOMEDİYE DÖNDÜ”
SSCB’nin son Devlet Başkanı Mihail
Gorbaçov,
Rusya’da
demokrasinin ‘tam bir komediye’ dönüştüğünü söylemiş. Novaya Gazetesi’yle yaptığı bir söyleşide, “yurttaşlar artık demokrasiye inanmıyor. Herkes, son yerel seçimlerin bir güldürüye dönüştüğünü, seçmenlerin oylarına saygı gösterilmediğini düşünüyor.”
Rusya’daki üç parti, seçimleri Putin’in partisinin kazanmasından sonra, seçimlerde
hile yapıldığını öne sürerek
Duma (Rusya Parlamentosu) toplantısını boykot etmişti.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. “Ben bundan böyle demokrasiyle yönetilmesini istiyorum
ülkemin” demekle, demokratik bi ülke olamazsınız. Rusya, tarihinde, Kerensky’nin başbakanlık dönemi dışında, hiç bi zaman bizim anladığımız gibi bir demokrasiyle yönetilmedi ki! Rusların kendileri bile “bizim DNA’mızda demokrasi yok. Biz otoriter bir yönetimden yanayız. Biz kendi kendimize düşünmek yerine biri bizim için düşünüp karar versin isteriz!” diye özeleştiri yapar zaman zaman.
Putin, demokrasi geleneğinden değil KGB geleneğinden, totaliter bir yapıdan geliyor. Kalkıp da, demokrasiye tam anlamıyla uygulamasını beklemek zaten yanlış olur. Onun için Gorbaçov havanda su dövüyor...
Tek eksiğimiz
Ergenekon Partisi’ydi!
Valla tek eksiğimizdi Ergenekon Partisi. Şükürler olsun o da kuruldu ya, artık karada da denizde de
ölüm yok bize!
Tansu Çiller’in eski avukatı, Tarcan Ülük, Ergenekon Partisi’ni (ER) kurmak için kolları sıvamış. Ülük, bi dönem İzmir’de DYP İl Başkanlığı için aday olmuş. Son seçimlerde de MHP’den aday olmak istemiş.
Şimdyse, kendi partimi kurayım, nasılsa kimsenin onayına gerek kalmadan listenin birinci sırasına otururum diye düşünmüş olmalı...
Parti kurmasının gerekçesiyse, “Türklerin böyle büyük ve kahramansı (?) destanının, bir davaya ve terör örgütüne isim olarak kullanılmasının yanlış olduğunu göstermek”miş!
Hayırlı oylar Tarcan Bey, ne diyeyim ben size başka!
Saddam’ın bakıcısı anılarını yazmış
Saddam’a,
ABD ordusu Viktor şifre adını vermiş yakaladıktan sonra. Ona 8 ay boyunca bakan, bir tür ‘emirerliği’ yapan Çavuş Robert Ellis, ‘Victor’a Bakmak’ adlı bi kitap yazdı. Görevi Saddam’ın yüksek tansiyonunu denetlemek ve moralini yüksek tutmakmış Çavuş Ellis’in. “Temizlik hastasıydı. Hücresi hep pırıl pırıldı. Okumayı ve çocukları çok severdi. FBI’dan aldığı tohumlarla küçücük bahçesinde
çiçek yetiştirmeye çalışıyordu...” diye anlatıyor Saddam’ı.
Anlaşılan Saddam, iyi kafaya almış Çavuş Ellis’i. Sanki sütten çıkma ak kaşık
mübarek!
Kuzey Irak’a kimyasal silahlarla saldıran o değil, binlerce kişiyi ipe çeken o değil, İran’a saldıran, Kuveyt’i işgal eden o değil.