Yıllar önce
Amerikan mizah dergisi Mad’de bir
karikatür görmüştüm. Napolyon’un hezimetle neticelenen
Moskova Seferi’nin dönüşünde her yanı yara bere içindeki
Fransız askeri soruyor: ‘Ricat mı ediyoruz generalim?’ Napolyon’un cevabı çok ilginçtir: ‘
Hayır,
Paris ’e doğru ilerliyoruz geri zekâlım!’
Adamlar
terör örgütünü kurmuşlar; önce
Kürtlerden başlayarak onbinlerce masum vatandaşımızı, kadın, çocuk, ihtiyar demeden alçakça katletmişler;
aslan gibi Mehmetçiklerimizi kalleşçe şehit etmişler. Beyaz
zehir kaçakçılığı dahil her türlü suçu işlemişler. Hiç sıkılmadan kendilerini ‘
bağımsızlık savaşçısı’ ilân etmişler...
Sonra ne olmuş?
Güvenlik güçlerimizin fedakârca yürüttükleri operasyonlar sonucunda köşeye sıkışmışlar; bölgede hiç sığınacakları yer kalmamış;
Kuzey Irak Kürt Yönetimi dahil herkes arkalarından çekilmiş; bir zamanlar el altından kendilerini himaye eden ABD ve AB câmiası da karşılarına geçmişler. Artık beşer onar dağılırken kendilerine
Türkiye affedici ve barışçı elini uzatmış...
Mesele bundan ibaret değil mi?..
Lâkin o ne? Siyasetteki taşeronları DTP’nin gayreti ve aslında gülünecek durumda olan
teröristbaşının numaralarıyla, sanki 25 senelik mücadeleden sonra silahını bırakıp Türkiye Cumhuriyeti’nin adaletine ve büyüklüğüne sığınan onlar değilmiş gibi; sanki teslim olup dağdan inmek zorunda kalan ve teröre karışmadıklarını öne sürerek TCK’nın pişmanlık maddesinden faydalanan onlar değilmiş gibi, hiç utanmadan, sıkılmadan bu terörist bozuntularının teslim olmasını siyasî şova çeviriyorlar.
***
Salı akşamı Adıyaman’da ‘Demokratikleşme Süreci’ konulu bir konferansım vardı. Güneydoğu’daki Adıyaman’da, Kürt kardeşlerimiz de dahil olmak üzere hiç kimse, DTP/
PKK’nın bu rezilâne şovunu desteklemiyordu. Terörün artık biteceğini anlayan vatandaşlarımız bile bu istismar karşısında fevkalâde rahatsız ve endişeliydiler.
Tabiî bu arada, muhalefet partileri de DTP/PKK’nın bu şovunu bol bol istismar ederek, kendi iktidarını bilerek tehlikeye atma pahasına Türkiye’de terörü bitirmeye çalışan
Başbakan Erdoğan’ı
teröristbaşı, PKK ve DTP ile
işbirliği yapmakla suçladılar.
Son iki gündür medyada
seyirci olduğumuz manzaralar, işin içyüzünü bilmemize rağmen bizi de rahatsız etti. Başbakan da bu konudaki rahatsızlığını dile getirerek teslim olma şovunu yapanları sert şekilde ikaz etti.
Bizce, teslim olan ilk kafilenin bu şekilde gösteri yapmasına göz yumulması doğru olmamıştır. Bu istismarcılar yüzünden, Başbakan Erdoğan ve
AK Parti İktidarı tarihî bir olaya
imza atarken müşkül durumda bırakılmıştır. Bundan sonraki kafilelerde bu kepazeliğe son verilmesi ve teröre bulaşmamış olsalar dahi bu kişilerin teslim alınışında maşerî vicdanı kanatmayacak şekilde
tedbir alınmasının sağlanması gerekir.
***
Bizce demokratik açılımın terörle ilgili asıl kısmı başarıyla uygulamaya konulmuştur. Bundan sonra teröre karışmadığı tespit edilen kalan kısım da silâhsızlandırılarak dağdan indirilecektir.
Öcalan başta olmak üzere teröristlerin elebaşlarının affı sözkonusu değildir.
Diğer taraftan, Türkiye’nin milleti, devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü konusunda da bugüne kadar hiçbir tâviz verilmemiştir. Bizce bu konuda hiçbir tâviz verilmesi de sözkonusu olamaz. Yani, terör sona erdirilirken devlet, iddia edildiği gibi, teröristlere, bunların uzantısı olan DTP’ye ve Türkiye dışındaki baskılara karşı tâviz vermemiştir.
Bir an için Hükümet’in ve Başbakan’ın özellikl
e devlete mal ederek gerçekleştirmeye çalıştığı demokratik açılımın
terörle mücadele ile ilgili kısmını beğenmediğimizi farz edelim. O halde, bunun dışındaki yol nedir? Çaresiz kalmış ve çoğunluğu vatandaşımız olan 4 bin 800 kişiyi köşeye sıkıştırıp
imha mı edelim? Ya da dağda yakalayıp sürükleyerek ve ezerek mi indirelim? Bu takdirde, az da olsa bir kısım vatandaşımızı kin ve intikama yöneltmiş olmaz mıyız? O zaman, kısa süre sonra aynı kitleden binlerce kişi tekrar dağa çıkmaz mı?..
Türkiye’de huzuru sağlamanın ve terörü sonlandırmanın başka yolu yoktur. DTP’lilerin şımarıklıklarını, bir aşağılık duygusunun tezahürü olarak karşılayıp bu soytarılıklara tahammül etmeliyiz. Türk Milleti, büyük, tecrübeli, vakûr bir millettir.
Lâkin, kırmızı çizgilerimizden aslâ tâviz vermeyiz.
Son olarak, bu taşkınlıkların kardeşlerin arasını açabileceğini ve bundan da en büyük zararı istismarcıların göreceğini hatırlatalım.