Devlet politikası olarak hükümetin inisiyatifinde yürütülen demokratik
açılım, meyvelerini vermeye başladı. Bir süredir tek tük başlayan dağdan inişler, bugün toplu dönüşle yeni bir boyut kazanacak gibi gözüküyor.
Türkiye geçmişle yüzleşerek geleceğini kurtarabilir. Tarihi fırsat doğdu. Ülkesini seven herkes bu bütünleşme projesine
destek olmalıdır.
Maalesef; siyasi ikbal veya
rant kaygısı, gözleri kör edebiliyor, gönül kapılarının kapanmasına yol açabiliyor.
En somut örneği ise Deniz
Baykal’dır.
CHP’yi MHP’nin sağında konuşlandırarak açılıma karşı ciddi direnç gösteriyor.
Başbakanın görüşme talebine verdiği şu
cevap ise “
kamera şakası” olarak siyasi tarihe geçti: “3 robot kamera ayarladım. İçeride kameraman olmayacak, baş başa görüşeceğiz. Dışarıda sadece kameraları yöneten kişi olacak.”
İstihza yansıtan üslup, aşağılayıcı tavrın yanı sıra başbakana “gelme” demenin versiyonudur.
Devlet yönetmek ve entelektüel fantezi geliştirmek farklıdır ama; gelinen bu noktada başbakanın görüşme ısrarından vazgeçip doğru bildiği yolda ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum.
Artık, suyu çıktı. Baykal, robot kameralarıyla baş başa bırakılmalıdır. Kişisel kanaatim o ki, Erdoğan, resmi olarak davetini iptal etmelidir.
Ortadaki diğer sorun, robot kameraların akıbetidir. Deniz Bey, onlara da bir çare bulur nasıl olsa; iki kamera daha ekler, One Ajans’tan
lojistik destek alır,
Kanaltürk’le yaptığı gibi TRT Türk’le yeni bir prodüksiyon sözleşmesi imzalar, yayın hakkını 3 yıllığına kiralar.
Gerek görürse, CHP milletvekilleri
Şahin Mengü ve Atilla Kart’tan destek alır. “Yahu ne gerek var, zaten TRT Türk bizim kanal, sözleşmeyi başka yerle yapsam daha iyi olur” veya “Ahmet Hakan’ın gönlü olsun, kameraları One Ajans’a vereyim, iyi çocuklar” derse, ona da saygı duyarım.
Ayrıca, BBG türü yeni bir dizi için proje hazırlayabilir. Veya Cumhurbaşkanı Gül’ün önerisi doğrultusunda muhalefet Milli
Güvenlik Kurulu’nda temsil edilirse, robot kameraları oraya götürebilir.
Baktı olmadı, ilk seçimden sonra evcilik oynar.
‘Abi kendine dikkat et’
Cumartesi günü
Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem
Yavuz Arslan aradı: “Abi, kendine dikkat et, avukatlarınla yeniden görüş, sana da
operasyon yapabilirler.”
Şaşırdım, ne operasyonu?
Konuşunca anladım.
Ergenekon sanığı Levent Ersöz’ün açtığı bir
davada ifade vermeye gitmediği için aranıyormuş, Bolu’da Jandarma 9 saat gözaltında tutmuş. Haftada 5 gün TV programı yapan, yeri yurdu belli bir gazetecinin, üstelik haberdar olmadığı bir tebligattan dolayı gözaltına alınması, inanılır gibi değildir.
Malum, daha önce de
jandarma, güya
mahkeme tebligatı için
sanki gündüzler çuvala girmiş gibi Ümitköy’deki evimi gece basmıştı. O gün tesadüfen TV programı için İstanbul’a gitmem nedeniyle, operasyondan kıl payı kurtulmuştum.
Sevgili Adem, kendi derdini unutmuş, jandarmadan yakayı kurtarır kurtarmaz, beni uyarma ihtiyacı duymuş. Öncelikle çok geçmiş olsun, bizi düşündüğü için de sağolsun.
Maalesef, herkes kartlarını açtı, oyun oynuyor. Dün Zaman Gazetesi’nde ayrıntılı olarak yayınlanan Ergenekon davaları, aslında her şeyi
anlatıyor.
Adalet Bakanlığı’nın
Nisan ayı itibariyle hazırladığı verilere göre; Ergenekon yazılarına 2 bin 407
soruşturma açılmış. Bunların yüzde 90’ı davaya dönüştürülmüş. Maşallah savcılarımız, geleni geri çevirmiyor.
Bu rakamın 3 bine yaklaştığını düşünüyorum. Çünkü, aradan geçen 5 ayda çok sayıda soruşturma ve dava açıldı.
Bu davaların önemli kısmı sonuçlanmadığı için sorunun boyutları pek anlaşılmıyor.
1 yıl içinde önemli kısmı sonuçlanır.
Ceza alan gazeteci sayısı arttıkça, soruna kişisel değil ifade ve
basın özgürlüğü açısından bakma kaygısı daha ön plana çıkacaktır.
Susurluk sürecinde iddiaların üzerine gidenleri kahraman ilan edenlerin, bugün Ergenekon’u deşifre edenleri mahkeme kapılarında süründürmek istemesi, ibret vericidir.
Unutulmasın, hakikat, her zaman kazanır. Hakikatlerin böylesine kötü bir huyu vardır.
Al o beratı başına çal
Elazığ’da pimi çekilmiş el bombasıyla 4 askerin ölümüne neden olan teğmenin avukatı Behiç Cantürk demiş ki: “Bu işi daha fazla kurcalarsanız oğlunuzun
şehitlik beratı alınır.”
Kimi tanıklar da şehit askerin nasıl disiplinsiz biri olduğunu anlatıyor. Aile, şaşkın. Haklı olarak soruyor: “Mahkemede şehit olan oğlumu mu yargılıyorsunuz?”
Öyle bir tablo ortaya çıkıyor ki, sanki
aileye, “senin evladın el bombasıyla öldürülmeyi hak etti” deniyor. Bir de tehdit, şehitlik beratın gidebilir!
Al o beratı, başına çal. “Şehitlik” mertebesi, inanan insan içindir. Takdir, yaratanındır. Yanlış hatırlamıyorsam, Kuran’da 10 ayette şehitler için güzel ifadeler vardır. Kurana göre; şehitler zaten “ölü” değil, diridirler, siz sezemezsiniz.
Uyduruktan o beratı versen ne olur, vermezsen ne olur?
At ve
eşek açılımı
Eski kasap olarak dikkatimi çekti. Son dönemde
Adana’da sıkça at ve eşek eti ele geçirilince, mevzu, Adana Büyükşehir Belediye Meclisi’nde
gündeme getirilmiş.
Gündem,
kaçak et kesenlere verilen 69 liralık cezanın düşük olması.
CHP’li Üye Bekir Sıtkı Özer, at ve eşek kesenin 69 lira para cezasıyla kurtulmasına sert tepki göstermiş.
Oturumu yöneten
Başkanvekili MHP’li Mustafa
Tuncel, bakın ne demiş: “Kalp hastası ya da
damar sisteminde bozukluk olanlara at ve
eşek eti yemeyi
tavsiye
ediyorum.”
Bu da MHP’nin at ve eşek açılımı herhalde...