"Sayın
Ergenekon'un sesi radyosu dinleyicileri, ele geçirdiğimiz bir ihbar mektubunu sizinle paylaşıyoruz. Silivri'de, vatan kurtaran
aslanları yargılayan
mahkeme heyeti hakkındaki iddialar herkesi şoke edecek.
Sözü uzatmadan hâkim ve savcıların maskesini düşüren mektubu hızla okuyoruz: Ben, söz konusu kişileri çok yakından takip edebilen biriyim. Ancak bildiklerimin değerini sizin gibi medya organlarında gördüğüm
iftar fotoğraflarından sonra anladım. Siz, adı geçen kişilerin sadece iftarda bir araya geldiklerini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Ben şahidim, bunlar aynı lojmanlarda ikamet ediyor. Serviste birlikte işe geliyor ve çoğunlukla yan yana oturuyorlar. Eşleri çay sohbetlerinde buluşuyor, bazen balkondan birbirlerine pasta
börek ikramı yapıyorlar. Çocukları aynı okula gidiyor. Adrese dayalı okul mecburiyetinin sırf bu yakınlığı kamufle etmek için çıkarıldığını biliyor muydunuz? Teneffüste toplanıp 'elim sende' oynadıklarını oğlum gözleriyle görmüş. Aynı binada çalıştıkları için çoğunlukla merdivenlerde karşılaşıyormuş rolü yapıyorlar. O yüzlerine yayılan tebessümü ve birbirlerine verdikleri nazik selamları görseniz; işte o zaman tehlikenin farkına gerçekten varırsınız! Sırf birbirlerini etkileyebilmek için belirli periyotlarla toplantı düzenliyorlar, çıkan kararları iftarda ev sahipliği yapan polislere uygulatıyorlar. Ya aynı mahkeme salonlarında görev yapmalarına ne dersiniz? Günlerinin büyük çoğunluğunu
duruşma kisvesi altında beraber geçiriyorlar. İsterseniz hem listeyi uzatabilir hem de hepsini görüntüleyip gönderebilirim. İmza: Pembe
Panter."
Yukarıdaki paragrafı çok absürt ve mantık dışı bulduysanız, bazı gazetelerdeki haber ve fotoğrafları görmemişsiniz demektir. Onların ciddi ciddi yazdıklarının yanında bu metin kitabe gibi kalır. Ananevileşmiş bir iftar yemeğine,
Ergenekon Terör Örgütü davasında yargılanan
sanıklar ve onların avukatları balıklama atladı. Tabii medyadaki avukatlar da boş durmuyor. Her yıl tekrarlanan ve özel yetkili mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcıların neredeyse tamamının katıldığı iftardan kareler gazeteleri süslüyor.
Yargılamayı etkileme ve tarafsızlığın ihlali iddialarını dinleyenler kulaklarına inanamıyor. Ama avukatlar herhangi bir mahcubiyet duymadan tekrar edip duruyorlar.
Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı'nın, "Bu yemekte ne müşteki var ne de
şüpheli. Her gün birlikte çalışan, toplantılar yapan savcılarla
emniyet görevlileri var." sözleri bile yeterli gelmedi.
Ergenekon avukatlarının psikolojisini anlıyorum. Bazı sanık ve şüphelilerin
yüksek yargı mensuplarıyla çekilmiş fotoğraflarının rövanşını almaya çalışıyorlar. Hatırlamakta fayda var.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi Ali
Suat Ertosun, sanık Aydın Engin'le birlikte görüntülenmişti. Ertosun, buluşmayı doğrulamış ve '
aile dostuna
vefa gösterdiğini' açıklamıştı. Benzer bir kare,
Yargıtay 8. Daire üyesi
Hamdi Yaver Aktan'la Ergenekon sanığı Yalçın Küçük'ün yakınlığını gün yüzüne çıkardı. Aktan'ın oğlunun
sünnet düğününe bazı Ergenekon avukatlarıyla birlikte Küçük'ün katılması eleştirildi. Zira dava sonuçlandığında temyize bakma ihtimali olan iki daireden biri 8. Daire.
Ergenekon'un
gönüllü ve görevli avukatlarının iftar yemeğinden post çıkarma gayretleri, ellerinin aslında çok zayıf olduğunun göstergesi. Başsavcı Vekili Çolakkadı'nın, "Bu yemekte ne müşteki var ne de şüpheli." cümlesi bile fazla söze hacet bırakmadan iddiaları cevaplamaya yetiyor. Ergenekon avukatlarının acziyetini gösteren ilginç bir yazıyı önceki gün Şamil
Tayyar kaleme aldı. Doğu Perinçek'in avukatı
Servet Bora'nın Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'e yönelik
psikolojik baskı taktiklerini sıralayan Tayyar'ın yazısından bir bölümle bitirelim: "Muhterem başkanım, stres nedir bilir misiniz?
Stres bel fıtığı yapar, baş dönmesi yapar,
şeker hastası yapar, bu stresi çekmeyin, çekmeyiniz size gönül koymayız, size darılmayız daha fazla direnmeyiniz. Bu görevi yürütmek istemiyorum deyin çekilin, bu aslan gibi bir harekettir."