Kim derdi ki bir gün
Türkiye Boşnaklarla
Sırpları bir masaya oturtacak, muhtemel bir
krizin önünü almak için aktif rol alacak? Üstelik -duyumuma göre- bu
buluşma arzusu ilk Sırplardan gelmiş.
Denmiş ki: "Siz Filistin'le İsrail'i bir araya getirip barış ve uzlaşma kapılarını zorluyorsunuz,
Pakistan'la Afganistan'ı barıştırıyorsunuz; niçin bizleri de Boşnaklarla, Kosovalılarla bir araya getirmiyorsunuz?" Bunun üzerine
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Boşnak ve Sırp meslektaşlarını İstanbul'da buluşturdu. Çok da iyi oldu. Çünkü Boşnak, Sırp ve Hırvat halklarını büyük bir kriz bekliyor. Bu kriz iyi yönetilemezse yaşanacak hadiseler yakın zamanlarda yaşanan acılardan geri olmayabilir.
Dışişleri'nin sadece ekim ayına sıkıştırdığı
gündem bile Türkiye'nin bölgesinde ve dünya diplomasisinde ne kadar önemli bir yere geldiğini gösteriyor.
Cuma akşamı Boşnak-Sırp zirvesi yapan
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, cumartesi gecesi tarihî bir
protokole
imza attı. Protokol metni ortada. Dikkatli okumak, yanlış bilgi vermemek, önemli hamleleri siyasi boğuşmalara heba etmemek gerekir. Türkiye, bir yandan kardeş
ülke Azerbaycan'ın taleplerini ciddiyetle ele alıyor; diğer yandan
Ermenistan'la ilişkileri geliştirerek Türk dünyası üzerinde kurulmak istenen irrasyonel baskıyı bertaraf ediyor. Bugün gelinen nokta, uzun bir zaman diliminde büyük emekler verilen önemli bir süreci işaretliyor. Onca emeğe rağmen Türkiye'nin dış
politikadaki gayretini güncel didişmelere feda etmek için bazı çevrelerin yanıp tutuştuğu gözden kaçmıyor. Mesela sürecin ABD Başkanı'nın Türkiye ziyaretiyle başladığını iddia etmek gerçeklerle örtüşmüyor. Süreç başladığında Obama değil ABD Başkanı,
senatör bile değildi. Bazı çevreler Dışişleri kadrosunun protokole verdiği emeği göz ardı ederek metinde olmayan yorumlar ekliyor. Bu da hoş değil. Karşımızda büyük bir titizlikle yazılmış diplomatik bir metin var. Orada "sınırların karşılıklı tanınması",
Ermenistan'ın makul bir çizgiye geldiğinin, hayali haritalar yerine uluslararası gerçekliği gördüğünün işaretidir. Ayrıca "ikili ve uluslararası ilişkilere/anlaşmalara" yapılan atıflar, başta BM olmak üzere uluslararası otoritelerin önceden verilen kararlara bağlılığı anlamına gelir ki bu da önemli bir gelişmedir. "Uluslararası hukuk ilkeleri"nin söylediği gerçeklere yönelmek, objektif bilim adamlarından oluşan bir "tarih komisyonu" kurmak gibi kararlar hem Türkiye için, hem Ermenistan için hem de Azerbaycan için iyi bir başlangıçtır.
Ermeni Diasporası bu durumdan rahatsız. İstiyorlar ki eski statüko devam etsin; yani hır gür devam etsin ki Türkiye düşmanlığı dünya kamuoyunda ma'kes bulsun. Oysa bu meselenin bekletilmesi hiç kimseye fayda sağlamıyor. Bu yüzden Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham
Aliyev ile Ermenistan Cumhurbaşkanı
Sarkisyan son dönemde 4 kez bir araya geldi. Bunda Türkiye'nin sabırla sürdürdüğü
dış politika vizyonunun payı büyük.
Türkiye'nin vizyonu belli: Ülkeler arasında dondurulmuş bütün sorunların konuşarak çözülmesi,
ekonomik bakımdan ciddi ilişkiler içine girilip karşılıklı bağımlılığın oluşturulması ve kültürel münasebetlerin kaynaşmalara vesile edilmesi. Türkiye bu ufkuyla yeni barış adacıkları oluşturuyor. Bugün İran'la, Irak'la, Suriye'yle, Rusya'yla, Yunanistan'la vs. yürütülen görüşmelerde çok büyük mesafe alındı. İyi de oldu. Bir yandan
Ortadoğu ve Balkanlar'da
hakem ülke haline gelen Türkiye diğer yandan da AB ve ABD ile ilişkilerini zirveye çıkararak devletler muvazenesinde önemli bir rol üstlenmiş durumda.
Bu tabloda tek problem var: Türk
siyaset ve medya dünyasının bu geniş ufka hazır olup olmadığı! Tabii ki siyaset ve medya her şeyi sorguladığı gibi kritik bir dönemeçte Türk dış politikasını da sorgulayacak; hatta kimi zaman ırgalayacak. Ancak, bu önemli görevi ifa ederken
küçük hesaplar içine girmemek, eski korkuları hortlatarak bu ülkeyi Soğuk
Savaş dönemine doğru itmemek vs. gerekiyor. Çünkü "sorunlar dondurulsun" demekle sorunlar donmuyor. Geçen sene Gürcistan'da yaşananlar herkese
ders oldu; bize de olmalı. Kaldı ki bulunduğumuz coğrafyada Türkiye'nin razı olmadığı hiçbir formül kalıcı bir çözümü işaretleyemez.
Türkiye yarın 12 bakanıyla Halep'e gidiyor. İki ülkenin sınırlarının açılmasının ne anlama geldiğini Ermenistan bu örneğe bakarak anlayabilir. Halep'ten Gaziantep'e geçecek iki ülkenin yetkilileri kalıcı barış için ekonomik ve kültürel köprülerin nasıl kurulduğunu gösterecek. Ermenistan Cumhurbaşkanı'nın çarşamba günü Türkiye-Ermenistan maçına gelmesi bekleniyor.
Perşembe günü
Başbakan Tayyip Erdoğan 10 bakanıyla Irak'a gidiyor. Cuma günü Davutoğlu, Bosna'ya gidecek, oradan da Arnavutluk'a geçecek. 21
Ekim'de Fransa'ya gidecek Dışişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bıraktığı izi takip edecek. Ayağının tozuyla Azerbaycan'a geçecek Davutoğlu, Türkiye-Azerbaycan kardeşliğini pekiştirecek. Yine bu ay içine sıkıştırılan bir
gezi daha var: Başbakan ve Dışişleri Bakanı Pakistan ve İran'a gidiyor...
Görüldüğü gibi Türkiye boş durmuyor. Uluslararası dengelerde "Ben de varım!" diyor. Keşke aynı iradeyle siyaset ve medya küçük derelerde
boğulma yerine büyük deryalara derinlikli
analiz gücüyle açılabilse. O gün, kısır çekişmelerin bittiği gündür...
[email protected]
İşte seferberliğin bilançosu
Hatırlanacağı gibi geçen hafta bu sütunda abone
kampanyası için büyük bir gönül seferberliği başlatıldığını ifade etmeye çalışmıştık. Bürolarımız tarafından düzenlenen abone programlarına yazı işlerimizin ve yazarlarımızın katılacağını beyan etmiştik. Gerçekten de öyle oldu.
Anadolu, abone heyecanına başta yazar kadromuz olmak üzere yayın mutfağımızı da dahil etti.
İstanbul'da düzenlenen ve başta
Bursa olmak üzere Marmara'dan pek çok şehrin
misafir olduğu üç programa katıldıktan sonra Antep'e gitmiş, arkadaşlarımızın gayretini yerinde müşahede etme imkânı bulmuştum. Son olarak Antalya'nın nazik davetine icabet etme fırsatı yakaladım. Muhteşemdi. O sırada anlatılanlardan öğrendim ki
Ekonomi editörümüz Turhan
Bozkurt, Denizli ve
İzmir'de beş ayrı programa iştirak etmiş. İzmir'den gelen bir arkadaşımız programları anlatırken gözlerinin içi gülüyordu. Onun naklettiklerini dinlerken 'Kim nerede aynı heyecana vesile oluyor?' diye sorma gereği duydum. İşte kısa bir liste:
Yayın danışmanımız Hamdullah
Öztürk,
Adana,
Konya. Her daim abone kampanyalarına en çok
destek veren
Hüseyin Gülerce Bey,
Eskişehir,
Kütahya, Bursa,
Kocaeli,
Yalova,
Düzce... Genel Yayın
Yönetmen Yardımcımız Mehmet Kamış İzmir, köşe yazarımız ve
Aksiyon Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni
Bülent Korucu Mersin, Adana,
Erzurum,
Ankara... Ekonomi yazarımız Doç. Dr.
İbrahim Öztürk Kırıkkale, Kürsü sayfamızın editörü Süleyman Sargın
Kırşehir, Aile sayfamızın editörü Serhat Şeftali
Afyonkarahisar, Cihan Genel Müdürü ve köşe yazarımız
Abdülhamit Bilici İzmir, okur editörümüz Hasan Sutay İzmir, Today's Zaman Ankara Temsilcisi Abdullah Bozkurt Ankara, Aksiyon Ankara Temsilcisi
İdris Gürsoy Ankara.
Bürolarımızın bana ulaştırdığı liste kısaca ve şimdilik böyle. Bu hafta bu listenin daha da zenginleşeceğini söylüyorlar. Mesela
Kerim Balcı şu an sadece Ereğli'deki programa katılmış gözüküyor ama
Malatya ve Kayseri'deki programlara da katılacağını biliyorum. Mesele sadece
tiraj artırma değil. Yüz yüze gelme, heyecana ortak olma, Zaman sevdasını paylaşma. Temsilciliklerimiz yayın mutfağının tanınmış simaları ile okur taleplerini bir araya getirip (çakışmaya sebebiyet vermeden) çok güzel programlara imza atıyorlar. Ali Bulaç'ın da Anadolu'da birkaç ile gideceğini söyledi arkadaşlar. Mümtaz'er Türköne İzmir'de düzenlenecek abone kampanyasına davet edilmiş. Duyduğumda 'Bravo İzmir'e!' demekten kendimi alamadım. Zaman'ın ruhuna yürekten inanan çok harika bir kadro, bu seferberlikte yapılacak her kucaklaşma teklifine açık.
Aceleye gerek yok. Kampanya daha yeni başladı sayılır. Bu ayın sonuna kadar devam edecek bu heyecan değil sadece Zaman için, basın tarihi için bile takdire şayan bir sayfa açacak. Yolun açık olsun ey muhteşem okur!