Dokunulmazlık, vergi ve ceza (2)


Verginin politik maksatlar doğrultusunda kullanılabilmesi için kanunlarda bazı açıkların bırakılması ve o açıklar vasıtasıyla firmaların "muhtaç" vaziyette tutulması bilinen bir şeydir. Belki de, halkın kontrolden çıkacağı korkusunu bir türlü içinden atamayan zayıf devletlerin yönetim tarzının "bilgeliğine" bakan enteresan bir hikmettir bu! Kanunlardaki açıklar ticaret erbabının hırsını gıdıklar. Kısa yoldan daha fazla kazanma hevesiyle gözü kararanlar, açıkları "ustaca" değerlendirir! Elde ettiği muhteşem kazanca, bir de korktuğu şeylerin başına gelmemiş olmasından kaynaklanan ferahlık eklenir ve böylece aynı köprüden tekrar tekrar geçme arzusu kara sevda gibi vücutları sarar... Ne var ki, bir teftişle her şeyin açığa çıkacağı malumdur ve bu bilgiden kaynaklanan korku, kazanç üstüne kazanç elde etmiş olmanın mutluluğunu alttan alta tehdit eder. Bu riski bertaraf etmek üzere sermaye sahibi ile bürokrasi arasında adı konulmamış anlaşmalar sağlanır. Kanunların açıklarından elde edilen kazancın mutluluğunu paylaşma esasına dayanan bu uzlaşma, aynı zamanda halkın seçtiği hükümetleri ortaklığa dâhil etme konusunda tam bir kıskaç oluşturur. Kıskaca alınan hükümet ya "Evet; ben de sizinleyim."diyerek "müesses nizama" katılır ya da kısa sürede bürokratların sağladığı belge ve bilgilerin, onlar yetmezse, başbakan, bakan ve milletvekillerinin eş ve çocuklarının özel hayatlarından kesitlerin medyaya servis edilmesiyle yıpratılarak alaşağı edilir. Her seferinde başarıyla sonuçlanan bu oyun, aktörlerine fevkalade bir özgüven ve dokunulmazlık güvencesi verdiğinden, AK Parti hükümetine karşı ilk tavırlar çok tepeden ve aşağılayıcıydı. Hükümetin üst bürokraside yapmak istediği değişikliklere anormal tepkiler veriliyordu. Mesela Durmuş Yılmaz Bey'in Merkez Bankası başkanlığına atandığı zamanı hatırlayalım. Eşinin başörtüsünden, kapısının önündeki ayakkabılara kadar neler yazılıp-çizilmişti! Hatta amiral gemisinin kaptanı bir yazısında "Siz çok olabilirsiniz ama unutmayın ki biz daha güçlüyüz" demişti! Kurumların tepesi üzerinden yürütülen adı konulmamış düzen, hükümetin yaptığı her bir değişiklikte alarm veriyordu çünkü. Hâlbuki "müesses nizamın" işleyişi o makamlara "uygun" insanların atanmasını gerektiriyordu. Hükümet devr-i iktidarını ciddiye alıp, kendi tercihlerini ortaya koymakta kararlı davranınca, özgüven sahibi saygın kişi ve kurumların korkuları çıktı ortaya. Nasıl olmasın ki, vergi konusunda mahalle bakkalını bile denetleseler, bakkalı kapatmayı gerektirecek mali suçların çıkacağını herkes biliyor. Zaten küçük esnaf her gün bu korkularla yaşıyor. Büyükler istisna oluşturuyordu ki, gelişmeler onların da rahatını kaçırdı. Ne yazık ki, gücü elinde bulunduranlar hakkaniyeti unutuyor. Güçler arası bağımlılık, herkesi bağımlı kıldığından, milli irade ve seçimleri de sanal hale getiriyor. Bu durumdan devletin azade kalması mümkün mü? O da halkın tüzel kişiliğini temsil edebilir olmaktan çok uzakta, belli kişi ve grupların aracı durumuna düşüyor. O yüzden her hareketine korku ve tedirginlik damgasını vuruyor. Komplolardan medet umar hale geliyor... Yani herkesi huzursuz eden bir durum var ortada. Sistemin bozuk işleyişini düzeltmek bürokratı da, işadamalarını da, hükümetleri ve halkı da rahatlatacak. Gizli bağımlılıklardan kurtarıp, özgürleştirecek. Kanun dışı, "rutin dışı" uygulamalarla devletin bekasını sağlamak gibi anormallikleri bitirecek. Ne var ki, alışılmış durumdan kaynaklanan hırslar, geleceğe de ipotek koyabilmek için her yolu deneme eğilimine itiyor bozuk düzenin kazançlı kıldığı kesimleri. Bakalım bu süreçte dersimizi doğru alabilecek miyiz?
<< Önceki Haber Dokunulmazlık, vergi ve ceza (2) Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER