Hadi biraz üzeyim sizi!


Hoşunuza gidecek bir cümleyle başlayayım: “Açılım işleri”, iktidar partisine, küçücük de olsa, oy kaybettirdi. Hemen sevinmeyin... Konjonktürel ve arızi bir durum bu... Gelişmelere göre, gittiği gibi gelebilecek, gelmesi sürpriz sayılmayacak oylar bunlar. Üstelik, muhalefetin (ve bürokrasinin) performansına bağlı olarak, artarak gelme ihtimali de mevcut... Hadi biraz daha üzeyim sizi: Mevcut şeraitte, AK Parti’nin alternatifi olabilecek, Türkiye’yi yönetmeye aday bir siyasi parti bulunmuyor. Bunu ben söylemiyorum. Realite söylüyor. Biliyorum, “hükümet yalakası”, “satılmış”, “yandaş” bilmem ne diye saydıracaksınız ama, alternatifsizlik o kadar da iyi bir şey değildir. Yani, iktidardaki partinin alternatifi bulunamıyorsa, bu Türkiye için de, yarım yamalak demokrasimiz için de kötü bir şeydir. Burada anlaştıysak, devam edelim... Bir “sürpriz” olmazsa, bu hükümet bir dönem daha iş başında kalacak gibi görünüyor. Sürprizleri devre dışı bırakmıyorum. Bazı çılgın Türkler, durduk yerde bir “çılgınlığa” kalkışabilirler; eski defter kapanmadan yeni bir defter açabilirler. Burası Türkiye... Hükümet bir dönem daha devam eder. Bu hükümetten sonra ne olacağını, ne yönde bir “alternatif” belireceğini bilmiyorum. Daha önce de yazmıştım... Eğer “alternatif” sağdan gelecekse, bu büyük bir ihtimalle “faşizm” olacaktır. Çünkü, demokrasi ve AB karşıtlığı temelinde kendisini varetmeye çalışan “ulusalcı sağ siyaset”, içe kapanmacı düşüncenin ideolojik altyapısını oluşturuyor ve kitleler nezdinde bunu meşrulaştırıyor. Kapımızı çalması muhtemel faşizmin, doğrudan faşizmle özdeşleşmiş/özdeşleştirilmiş partiyle (hadi daha açık konuşalım, MHP’yle) bir ilgisi yok. Özel (ve anakronik) bir “durum”dan sözediyorum. Daha doğrusu, hepimizin bildiği bir “geçmişi” kastediyorum. İçinde “sol” unsurların da bulunduğu, İttihatçısıyla, Cumhuriyet inkılapçısıyla, darbecisiyle, sivil bürokratıyla, altı okuyla son derece özel bir “geçmiş resmi” bu. Peki, soldan gelecek, soldan gelmesi beklenen alternatif nedir, ne olmalıdır? Bu sorunun cevabını ben bilmiyorum. Baykal gibilerin bilebileceğini de sanmıyorum. Bir de şöyle soralım o halde: Neden kendisini “sol” olarak tanımlayan çevreler, ısrarla kendilerine “solcu” dememizi isteyen siyasetçiler ve özellikle CHP alternatif olamıyor, bir alternatif siyaset geliştiremiyor? Bir gecede solcu oluveren İsmet Paşa’yı ve farklı (bence irrasyonal) bir gerçeklik düzleminde ortaya çıkmış Karaoğlan Ecevit’i saymazsanız, CHP içinde “sol iddiası”nın en güçlü temsilcisi Deniz Baykal’dır. Biz neden Baykal’ın nasıl bir Türkiye vizyonu olduğunu, “ulusumuza” nasıl bir gelecek vaadettiğini bilmiyoruz. Neye muhalefet ediyor? Sağ iktidarların yarım bıraktığı hangi işi tamamlamak istiyor? Hangi sorunlara ne tür çözümler öneriyor? Bilmiyoruz... Ülkenin alaturka, alafranga, postmodern, her neyse, “faşizm tehlikesinden” uzak kalması, biraz da, alternatif üretebilecek, ucu açık sol siyasetin (sol siyasetlerin) varlığına bağlı görünüyor. Fakat bu (beklenen) sol, hiçbir zaman CHP olmadı, olamıyor. Olması gereken solun işareti de, ne yazık ki, henüz ortalıkta görünmüyor. Umudunu, “açılım meselesi”nde hükümetin çarşafa dolanmasına bağlayanlar, biraz da bu konu üzerinde düşünsünler derim.
<< Önceki Haber Hadi biraz üzeyim sizi! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER