Dağa taşa yazı yazma geleneği Türk milletinin kanında var.,
Boş bulduğumuz her yere yazarız biz.
Milletimiz gittiği her yere mutlaka yazılı bir işaret koyma gibi bir alışkanlığa sahip.
Hacca gittiğinde Peygamber'in hicret sırasında saklandığı mağaranın
duvarına bile yazı yazan bir milletin evlatlarıyız.
Temel dünyanın öbür ucuna gitse bile oraya mutlaka bir işaret bırakır.
Buraya çöp dökenin... diye başlayan, buraya işeyenin... diye başlayan duvar yazıları görmüşümdür.
Ha bir de hangi şehre gittiysem mutlaka gördüğümüz "
Bel fıtığı..." yazısı ve yanında bir
telefon numarası...
Okumayı sevmiyor ama yazmayı seviyoruz.
Okullarda sıralara,
piknik alanlarında ağaçlara yazı yazmayı seviyoruz.
Askerde
tuvalet kapılarının arkasındaki yazılar acayip bir edebiyat biçimi oluşturur. Bir tanesini hiç unutmam:
"İndim anam kışlaya/ tuvalete ....../ bir de baktım şafak bombok."
Bütün bunlar bir tarafa beni dehşete düşüren yazıları 1987'de
Diyarbakır Askeri Cezaevi'ni bir gazeteci grubu ile birlikte ziyaret ettiğimde görmüştüm.
Cezaevinden içeri girdiğimizde hepimizin dikkatini çeken şey duvarlara, tavanlara ve yerlere hiçbir yerini boş bırakmamacasına yazılan yazılar...
Neler neler...
Başta "Ne mutlu Türküm diyene."
İyi ama bu cezaevinde yatan herkes
Kürt, üstelik
PKK'lı
eylemci... Bu yazı o kişiye neyi anlatabilir ki...
Karşı duvarda "Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik/ Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik..."
Bir başka duvarda "En büyük Türk
Atatürk" yazıyordu.
Gözlerinizi ne yana çevirirseniz çevirin mutlaka Türklük'le ilgili bir söz, bir şiir, bir resim görüyordunuz.
Duvarın birinde
Çanakkale Savaşı canlandırılmış, bir diğerinde "Çırpınırdı
Karadeniz/ Bakıp Türk'ün bayrağına..."
Bütün bunları görmek istemediğinizde gözlerinizi çevireceğiniz boş bir yer yoktu. Mesela tavana bakmak istediniz... Orada da tavanın bütününü kaplayan bir Türk Bayrağı resmi görüyorsunuz.
Ne aptalca bir yöntem, ne kötü hareketler bunlar.
Böyle bir cezaevinin etnik temelde
terör yapan bir örgütün
tutuklu elemanlarını
ıslah edeceğini kim söyleyebilir?
Bu yöntem ıslah etmez bilakis insanların kendi davalarına daha bir tutkuyla bağlanmasını sağlar.
Nitekim, PKK'nın PKK olması Diyarbakır Askeri Cezaevi'ndeki uygulamalar sayesinde olmuştur!
Doğu ve Güney
doğu'nun şehir girişlerine ve dağına taşına "Ne mutlu Türküm diyene" yazanlar da aynı zihniyetin adamlarıydı.
Bir tane Türk'ün bile yaşamadığı bir yere, orada yaşayan insanların gözüne soka soka "ırk vurgusu" yapan bir sözü yazmanın kârı ya da zararı düşünülmeden yapılmış hareketlerdi bunlar.
Asker cami cemaatine el atmış, her caminin cemaatini fişlediği ortaya çıkmıştı. El atmadığı bir cami mahyaları kalmıştı.
Dağa, taşa yazmak yetmemiş,
İstanbul gibi bir şehrin merkezinde bulunan büyük camilerin mahyaları "Ordumuza şükran borçluyuz gibi", ''Ne mutlu Türküm diyene" gibi izafi cümlelerle dolduruldu.
Tam bir köyden indim şehre gösterisi...
"Orduya sadakat görevimiz..." falan.
Memlekette her şeyin kahyası olanlar şimdi de mahyaların kahyası olmuşlar.
Ordumuza niye şükran borçluyuz ki?
Bizi fişleyen...
Bizi kategorize eden...
Bizi akredite etmeyen...
Bizi yok sayan...
Bizi insan yerine koymayan...
Yaptığı hiçbir hatanın hesabını vermeyen bir yapıya niye şükran borçlu olduğumuzu çıkıp birilerinin açıklaması lazım.
Mahyalara ideolojik ve siyasi yazılar yazdırılacağına Dağlıca'nın hesabı verilsin!
İphone için flash desteği istiyoruz...
İphone özellikle cepten internet kullanıcıları için çok uygun bir telefon. Web sayfalarının dokunduğunuz noktasını büyütüp
ekran boyutunda göstermesi
küçük ekranlarda büyük kolaylık sağlıyor.
Ama... İphone'larda flash desteği yok.
Her şey var da neden flash yok anlamak mümkün değil.
BlackBerry
akıllı telefonlar, flash teknolojisinin sunduğu tüm nimetlerden yararlanabiliyor da İphone neden flash kullanımının sunduğu kolaylıkları müşterilerine sağlamıyor?
İphone kullanıcıları adına buradan yazıyorum işte:
İphone'lara flash desteği istiyoruz...