Bayılıyorum bu kendi söyleyip kendi dinleyenlere... Seviyorum durup dururken kelime türetenleri... Beni çok güldürüyor, dümdüz
mermeri mozaiğe
tercih edenler...
MHP Grup
Başkanvekili Sayın
Oktay Vural, açılımdan yana olanlara etiketler vurmuş. Bölücüler, yabancılar, ikinci cumhuriyetçiler atlamışlar Truva Atı’na dıgıdık dıgıdık gidip duru, diyesi.
Başbakan zenginliklerimiz mozaiğimizdir demişti ya? Vural diyor ki: Yok
arkadaş; mozaik falan yok! Biz dümdüz, mermer istiyoruz... Türk milleti mermerdir. Ondan sonra da soruyor: “Sen nerenin başbakanısın? Mozaikistanın mı?” Uuuy dalayım saha... Ora nire?!
Üstüne üstlük mermerin hası da
Türkiye’deki mermer ocaklarından çıkmaz mı?
Sen hiç mozaik ocağı duydun mu? Biz yılda milyonlarca dolarlık mermer
ihraç ederiz ama mozaik ihracat edemedik daha bir dolarlık?!
Sonracığıma, mermer özdeyişlerimize bile girmiştir. Adamın kafası çalışmadı mı ne deriz? ‘
Nato kafa nato mermer!’ Var mı özdeyişimize giren mozaik?! Yok!
Şimdi, bu ulusun mermer olduğunu öne sürebilmek için, Cumhuriyet’in kurulduğu gün, bu topraklara
paraşütle 12 milyon insanın indiğini var saymanız gerekiyor. Yani
Osmanlı tebası
Kürt, Arnavut, Çerkez, Laz, Gürcü,
Boşnak,
Ermeni,
Yahudi bir gecede, bi yerlere ışınlanıyor... Ve yok oluyor. Paraşüt ya da zembille, Orta
Asya bozkırından milyonlar geliveriyor. İnsanların yüz yıllık gelenekleri, görenekleri, dilleri, inançları bi kalemde siliniyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük zenginliğini oluşturan o kültür mozaiği, değişik kültürlerin bir araya gelerek bu ülkenin vatandaşlarını oluşturma kavramı... Siliniveriyor.
Dahası da var; kimse, örneğin Konya’nın adını İkon, Sakarya’nın adını da Sangarius diye değiştirmeye soyunmuyor. Kimse kimseye baskıyla, haykırarak,
yumruk atarak şu dili konuşacaksın, şu dine bağlanacaksın, şu müziği dinleyeceksin, şu kitabı okuyacaksın, şu şiiri ezberleyeceksin, şunu konuşacak bunuysa ağzına bile almayacaksın dememeli ama değil mi?
Bu ülkenin resmi dili
Türkçe! Devletle Türkçe yazışır ve anlaşabilirsiniz ancak. Yani devlete
Kürtçe,
Ermenice, Lazca, Çerkezce dilekçe yazıp
cevap bekleyemezsiniz. Ama istediğiniz dili evinizde, köyünüzde, sokakta konuşabilirsiniz. Müziği dinler, kitabı okur, o dilde eğitim görebilirsiniz. Bu size çok seslilik ve
renk getirir... Griden bıkmadınız mı yahu? Bırakın renkler cümbüşünde yaşayalım....
YAHU BİZ NİYE BÖYLE VAHŞİLEŞTİK?
Anlamıyorum arkadaş;
cinayetlerin en acımasızı, en gaddarı bizim ülkede işleniyor artık.
Münevver kızımızı bırakın, daha neler var neler?!
Örneğin, Kayseri’de üç çocuk kaçırıldı... Tam 17 gün oldu... Ses seda yok. Bayramın ikinci günü
şeker toplamaya giden bu çocuklar sırra kadem bastı. Kim kaçırdı bunları?
Fidye falan isteyen de yok.
Allah korusun sapıkla
rın eline mi düştü zavallı yavrucaklar?
Hadi onlara üzülürken, bi bakıyorsun, yatalak bi kadınla evdeki üç kişiyi kıtır kıtır doğruyorlar, sonra da evi ateşe verip kaçıyorlar! Nasıl bir
vahşettir bu? Yoktu böyle şeyle eskiden bu ülkede! Kırk yılda bir cinayet haberi çıkardı gazetelerin üçüncü sayfasında. O da sinirden, gerginlikten ve de genellikle
aile arasındaki itiş kakıştan kaynaklanırdı...
D
erken adamın biri, komşusunun karısını kaçırıyor. Şehir şehir dolaştırıyor, derken kadının kocası yanında bi arkadaşıyla iz sürüyor, kaçıran adamı yakalıyor. Boğazına ip bağlıyor, sürükleyerek merdivenlerden aşağı indiriyor,
tekme tokat arabanın bagajına atıyor. Olayları görenler, polise bildiriyor ve adam ağır yaralı bir biçimde kurtarılıyor. Tam ‘tuh tuh vah vah’ derken, bu kez iki kez evlenip boşanan, anasının evine sığınan serserinin biri,
harçlık vermiyor gerekçesiyle öz anasını bıçaklıyor!
Buyrun! Ulan gidip iş arasana, zavallı kadıncağızı bıçaklayacağına harçlık vermiyor diye!
Bu vahşet hikayeleri sayfalar dolusu ve her gün yeni bi sayfa daha açılıyor. Niye böylesine acımasızlaştık? Sevgisizleştik? Anlayan varsa, lütfen anlatsın da öğrenelim.
Hastalığın adını söylemekten korkmayın
Ben bıktım bu ‘amansız
hastalık’, ‘acımasız hastalık’, ‘dermansız hastalık’ tabirlerinden. Neyse ne kardeşim. Kanser deyin şunun adına. Adından ne korkuyorsunuz? “Amansız hastalık bağışlamadı... Yenik düştü... Acımasız hastalık bağışlamadı!” Ne demek bu? Hiç bi şey demek değil. Kaderin bi oyunu bu bana gibi anlamsız bi laf! Ne yani, “
kanser kardeş, bağışla beni” mi diyecek hasta?
Hayır sonuna kadar, tıbbın bütün olanaklarıyla savaşacak. Hastalığın adını
koyun ki, amansız, acımasız, dermansız gibi laflarla onu öcüye dönüştürmeyelim; daha ilk günden bu hastalığa yakalanın da moralini sıfırlamayalım. Kanserden kurtulan milyonlarca insan var. Erken teşhis, doğru tedaviyle kanseri yenmek pekala mümkün! Bırakın bu amanız, dermansız, acımasız gibi yakıştırmaları!