Yurtdışında yaşayan Türk ve
Müslüman topluluklar malesef anavatanları ve birbirleri ile yeterince “kaynaşmış” değiller. Bugün ABD,
Avrupa,
Avustralya ve
Japonya gibi gerek teknolojik ve gerekse
yaşam standartı yüksek ülkelerde ciddi müslüman
azınlıklar yaşıyor. Japonya`da yaşayan müslüman sayısı 120.000 ABD ve Kanada’da 2.8 milyon, Batı Avrupa ülkelerinde (
Almanya,
Hollanda,
Avusturya,
Norveç,
İsveç,
Finlandiya,
Danimarka,
İsviçre,
Fransa,
İtalya,
İspanya,
Belçika,
İngiltere,
İrlanda Lüksemburg) 13.5 milyon ve Okyanusya ülkeleri olan Yeni Zellanda ve Avustralyada 380.000 müslüman.
Bu rakamları topladığınızda gelir seviyesi kişi başına düşen GYMH’ya göre 40.000 dolar ve üzeri “17 milyonluk bir nufus” sözkonusu. Bu ülkelerde yaşayan müslüman yada türk toplumlarındaki profiline baktığımızda ilk göze çarpan özellik gerek öğrenci olarak giden gerek
işçi olarak bu ülkelere ilk giden azınlıklar ‘denize düşen yılana sarılır` misali kısa bir süre içinde
yabancı dili öğrenmeye başlar başlamaz yabancı kültür emperyalizminin de saldırısına uğruyorlar. Yaşadıkları ülkelerde
batının “tatillerini, felsefesini, eğitimini, dilini, kültürünü” benimsiyorlar. Ancak tabii din değiştirmiyorlar.(?) Fakat kendi dinlerinide yaşama imkanları olmuyor.(!) Zamanla ve yavaş yavaş bir “dönüşüm sürecine giriyorlar”. Bir süre sonra karşınıza adı
Ahmed Metin, Sabri olan ne türkçe nede müslüman ana babasının ana vatanının dilini (Urduca
Arapça, Malayca vb) bilmeyen dinin temel kurallarını kulaktan dolma olarak öğrenmiş ama pratikte uygulamayan bir nesil çıkıyor karşımıza.
Yurtdışında ticaret yapan firmalar ise karşılarında “dev holdinglerle başa çıkamayıp” kısa sürede iflasın eşiğinde buluyorlar kendilerini. Bu dev ekonomili ileri ülkelerdede ayakta kalmak için ciddi know-how ve
sermaye gerekiyor çünkü. Yapılan hataların başında ise “
İslam coğrafyasından bu ülkelere bir şeyler satma aymazlığı oluyor.” Bu ileri ülkeler birbirleri ile çok ciddi ticari hacimlere sahipler bunun sebebi gerek satın alma güçlerinin gerek kalite standartlarının ve gerekse ülkelerarası anlaşmaların (AB Nafta vb) buna uygun mevzuat altyapısını geliştirmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. İslam coğrafyalarından bu ülkelere
hammadde dışında ciddi ticaret yapmak hayal ürünü bir şey.
OYSA...
Başta
Türkiye olmak üzere yukarıda saydığımız ülkelerde MUSIAD,
TUSKON gibi kuruluşlar bu ülkelerde yaşayan bu 17 milyonluk nufusu çok ciddi bir şekilde mobilize edebilir ve başta kendi ülkemiz daha sonra diğer müslüman ülkelere çok ciddi maddi menfaatler sağlayabilirler..
1-Bu ülkelerde 17 milyon müslümana
hizmet verecek “Türkiye ile bağlantılı” müslümanların çalıştığı profesyonel anlamda doğumevi ve
hastane yoktur.
2-“Faizsiz bankacılık” alanında
sektörde ciddi fırsatlar var.
3-Türkiyedeki markalaşmış “Hacıoğlu,
Sultanahmet Köftecisi,
Bursa İskender” gibi ciddi firmalar bu ülkelerin her birinde milyar dolarlar kazanabilirler. Bu ülkelerde işbilmeyen yada kısıtlı sermaye ile kısa sürede her yıl milyonlarca dolar para batıran yüzlerce müslüman var. “Burger Kinglerle Mc Donald’s larla ancak bu sekilde arkası Türkiyeye dayalı markalar
rekabet edebilir.”
4-Özellikle “hayat sigortası ve müslümanlara yönelik özel emeklilik sigortası” alanında sektör bomboştur.
5-Süpermarketçilik alanında hala “bakkalcılık” sistemi seviyesindedir hem ABD, hem Japonya, hem Avrupa. Türkiyede markalaşmış BİM vb gibi şirketler bu ülkelerde bayiler kurabilirse ciddi satışlar yapabilirler.
6-Allaha çok
şükür eğitim konusundaki açığı günbegün kapatmaktayız.
Bunun dışında en önemli konuların başında bu ileri ülkelerdeki teknoloji ve know-how un ülkemize ve islam coğrafyasına
transfer edilmesi meselesidir. Bu ülkelerde yaşayan nufüs bu ülkeleri ülkemizde bayilik açan dev yabancı markalardan çok daha iyi tanırlar. Bu dev firmaların hepsinin sayısız
taşeron şirketleri vardır. Ve genellikle bütün parçaları, makineleri bu taşeronlar 1/4 fiyatına yapar ama bize 4 kat
fatura edilir.
Dolayısı ile bu ülkelerle gerek işadamları dernekleri, ve gerekse türkiyede sektöründe “söz sahibi firmalar” şubeler açması, franchiselar oluşturması için geç bile kalınılmıştır.
“Anavatanla olan kopukluk çok büyük bir avantaja dönüştürülebilir.” Burada yaşayan bu 17 milyonluk nufus ya arkasını islam coğrafyasındaki firmalara verip hem büyüyecek hemde bu ülkelere teknoloji transferi konusunda hizmet edecek yada malesef yalnız kalacak ve zamanla asimile olacak ayrıca ülkemiz bu cevherleri değerlendiremediği için hem ilerlememiz gecikecek hemde bu yolda büyük bedeller ödemek zorunda kalacak.
Birbaşka yazıda ele almak istediğim konu ise müslümanların bu ülkelerde kuracakları firmaların “birbirleri ile
dış ticaret yapması” ABD-Japonya yada ABD-AB ülkeleri gibi. “Yani kendi ülkenize bağlı kalmadan bu ülkeler arasındaki mevcut ticaretten pay almamız şeklindeki ticari
işbirliği yaklaşımıdır..” Yukarıda bahsettğimiz bu ülkelerdeki standart satınalma gücü ve mevzuatın buna uygunluğu ciddi bir avantaj teşkil etmektedir.
SONUÇ
Böyle bir yapılanmaya Türk İşadamları dışında başka bir ülkenin öncülük etmesi çok uzak bir ihtimaldir. Bu ülkelerde elde edeceğimiz
pazar payıö sahip çıktığımız vatandaşımız ve kurmuş olduğumuz uluslararası işbirlikleri neticesinde en son teknolojinin coğrafyamıza çok ucuza transfer edilmesi mümkün olacak ve İslamiyetin dünyanın ileri ülkelerindeki imajı çok daha farklı olacaktır.
Murat O. ERDEM/Japonya
[email protected]