Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, geçen gün bir
rüyasını anlatmış.
Suriye ile Irak’ın arasını buluyormuş.
Rüya bu ya, kız çocukları arasında gerçekleşmiş barış önce.
Suriye’li meslektaşı
Velid Muallim ve Irak’lı Hoşyar
Zebari’nin kızları, birlikte girmiş rüyasına.
O sırada, BM Genel Kurulu’na iştirak için New York’ta bulunuyormuş.
Ertesi gün, kız çocuklarına yönelik şiddetle ilgili bir toplantıya katılıp, ardından da Zebari ve Muallim’le görüşecekmiş.
Derin uykusundayken...
Kızlarını gördüğü o muhataplarına, yine rüyasında demiş ki;
“Benim de kızlarım var; verin bana, hepsini
arkadaş yapayım. Böylece sizin de sorunlarınız çözülsün.”
‘Stratejik derinlik’ ve ‘komşu ülkelerle sıfır problem’ siyasetlerinin mimarından beklenmeyecek bir naiflik göstermiş yani.
Peki, eğer insan odaklı bir dış
politika varsa, bu mudur?
***
‘Kurduğu, bir barış hayalidir ya da anlattığı, komşu ülkeler vizyonudur’, diye düşünmeyin.
Rüya dediysek, gerçekten de rüya.
Uyurken görülen cinsinden yani.
Hürriyet, dün birinci sayfanın tepesinden ‘Hayırdır inşaallah’ başlığıyla vermiş.
İyi de etmişler; usül ve irfanımız bakımından münasiptir.
Üşenmeyip, bir de lügat karıştırmışlar.
Rüya tabiri kitaplarından yorumuna bakmışlar, bu zuhuratın.
Ne görsünler, dersiniz; hakikaten hayra alametmiş.
Kız çocuklarının görülmesi bolluğa, berekete, barış ve saadete delalet edermiş.
Kızın suretine bağlı olarak, küslerin barışmasına ve zor sorunların çözüleceğine de yorulurmuş, rüyanın böylesi.
Pek bir memnuniyet verici.
Vakıa, o rüya, çok geçmeden doğru çıkmamış mıydı zaten?
Korkarım, Ahmet Davutoğlu’nun vermek istediği ana
mesaj da budur.
Öyleyse, ‘Irak’la Suriye arasındaki ihtilafı şahsen ben giderip, onları barıştırdım’ demek istiyor.
Bu kısmı rüya kitabından ayrı olup, ‘Enaniyet’ babına girdiği için, bahs-i diğer sayıyor ve şimdilik geçiyorum.
***
Davutoğlu’nun rüyaları bile ‘Barış’ diyor.
Yakında, kendi rüyasına,
Nobel Barış Ödülü alırken girerse, bu iş olmuştur.
Lakin o vakte kadar etrafındaki arkadaşlar, böyle uluorta rüya anlatmanın mahzurlarını izah etseler, diyorum.
Hele hele gazeteci taifesiyle konuşurken rüya bahsi açmanın, parlak bir fikir olmadığını söyleseler.
‘Reklama girerse, tılsım bozulur sonra’, deseler...
Nazar mazar değer, neme lazım, kem gözlerin şerrinden emin olunmaz.
Hem
bilim adamı formasyonuna,
profesör unvanına,
Dışişleri Bakanı mesuliyetine uygun düşmez, diye endişe ederim.
Kabul etsek ki; nasıl alimin uykusu, cahilin amelinden hayırlıdır...
Büyüklerin rüyası da, bizim gibi fanilerin gerçeğinden her daim evladır.
Yine de, bazı şeyleri izah etmek zor.
Zira, rüyayla amel edilmez.
Devlet ricalinden beklenen, keramet değil, ferasettir.
Sanırım bu kez bir karışıklık oldu ama, hadi hayırlısı...