Hayatının büyük bölümünü sürgünde geçiren Şehzade Osman
Ertuğrul'un
Sultanahmet Camii'ndeki cenaze merasimine, her kesimden kalabalık bir topluluğun katılması çok anlamlıydı.
En zor döneminde tam 33 yıl Devlet-i Aliye'nin sorumluluğunu üstlenen
Abdülhamid Han'ın torununun cenazesine katılan herkesin kendine göre bir gerekçesi vardı. Kimi
Osmanlı'ya saygısından gelmişti; kimi merakından, kimi bu tarihî hadiseye şahit olma arzusundan, kimi de hanedana reva görülen muameleye tepkisinden.
Cenazeye katılmak için benim ilave bir gerekçem daha vardı. Zira
vefat eden zatın dedesinin adını taşıyordum. Bu isim, II. Abdülhamid'in, kuşpalazı hastalığı yüzünden 8 aylıkken kaybettiği kızı Hadice Sultan hatırasına, kendi kesesinden yaptırdığı çocuk hastanesi Etfal'de doğduğum için verilmişti. Büyüyünce, bu ismi veren
aile büyüklerimin, dardaki hanedan üyelerine el uzattığını öğrenecektim.
Ali Koç ile Mahmut Efendi'yi, Ertuğrul
Günay ile Nizam-ı Alemcileri bir araya getiren cenaze töreni, resmî tarihin Osmanlı aleyhine yaptığı karalamaların ne kadar abes olduğunun ispatı gibiydi.
'Hak ve hukuktan nasipsiz, medeniyetten habersiz, bağnaz, yobaz' Osmanlı imajı maya tutsaydı, hanedanın bir mensubu için bunca insan yollara dökülür müydü?
Sanırım, cenazeye katılanlar içinde saltanatın diriltilmesini isteyen kimse yoktu. Cumhuriyeti benimsemiş ve demokrasiyi özümsemeye çalışan
toplumda, saltanat yönünde bir talep olduğunu gösteren en
küçük emare yok. Ancak böyle bir talebin olmaması, sadece ülkemizde değil, geniş bölgemizde Osmanlı'nın uzunca bir dönem temsil ettiği değerlere özlem duyulmadığı anlamına gelmiyor. Aksine, Sultanahmet bahçesini lebaleb dolduran en önemli nedenin, hoşgörü, barış,
adalet gibi Osmanlı değerlerine duyulan özlem olduğunu düşünmek istiyorum.
Çünkü Osmanlı, sadece Müslümanların değil, bütün din mensuplarının özgürlüğünü garanti ediyordu. Osmanlı, farklılıklara saygı demekti. O, sadece insan haklarının değil, kışın aç kalan kurtların bile düşünüldüğü bir anlayıştı. Bu açıdan bakınca, farklı kesimlerin cenazeye gösterdiği ilgi, toplumumuz adına sevindiriciydi.
Ancak dün aynı toplumun Osmanlı'dan bize kalan emanetlerden biri olan
Yahudi cemaati ve diğer azınlıklara bakışını ortaya koyan bir araştırmanın sonuçlarını dinlerken, "Hangi toplum, hangi Osmanlı?" diye sormadan edemedim. Bir yanda Osmanlı'yı yüceltirken, diğer yanda kendi dışındakilere hoşgörüsüzlük olabilir miydi? Osmanlı'yı alkışlayıp, bu toplumun parçası olan Yahudi,
Ermeni, Rum kimliklerini dışlamak nasıl olurdu?
Maalesef daha çok, hakkımızda olumlu şeyler duymak istiyor; aynaya bakmaktan korkuyoruz. Bu açıdan, Frekans araştırma şirketinin, toplumun "farklı kimliklere ve Yahudiliğe bakışını" ele alan anketinin sonuçları düşündürücü.
Araştırmaya göre, toplumun yüzde 90'ı hayatında bir Yahudi, Ermeni veya Rum'la temas kurmamış. Toplumun yüzde 42'si Yahudi, yüzde 35'i Hıristiyan komşu istemiyor. Araştırmacılar, hoşgörüyü ölçmek için kullanılan bu sorudaki oranların, dünya ortalamasının çok üstünde olduğunu hatırlatıyor. Toplumun yüzde 19'u gayrimüslimlerin askerlik yapmadığını düşünüyor. Türkiye'de ne kadar Rum, Yahudi veya Ermeni olduğunu doğru bilen kimse yok. Bulgular, toplumda anti-semitizm olmadığını gösteriyor, ama ankete katılanların yarıdan çoğu, gayrimüslimlerin yargı,
emniyet, ordu, belediye, hatta sağlık hizmetlerinde bile yer almasından rahatsız.
20 bin kişilik Yahudi cemaatinden konuştuğum isimler, bazı çevrelerin dışarıda yaydığı havanın aksine
AK Parti hükümetinden memnun. "Hiçbir hükümetin yapamadığı açılımları yapıyor. İlişkilerimiz çok iyi" diyen bir cemaat üyesinin en ciddi eleştirisi, hükümetin nefreti körükleyen çevrelere sessiz kalması.
Bir grup gazeteci ve akademisyenin bu sonuçları tartıştığı Neve Şalom Sinagogu'ndaki toplantıda, Prof. Hakan Yılmaz'ın paylaştığı bir bilgi manidar. Yaptığı bir araştırmada, toplumun yüzde 30'u "Gerektiğinde kendi haklarımdan vazgeçebilirim" derken, başkalarının hakları söz konusu olunca bu oran yüzde 70'e çıkıyor.
Evet, bir yanda Osmanlı'ya ve temsil ettiği değerlere ilgisi artan toplum; diğer yanda bu ankete yansıyan toplum. Sahi, biz hangisiyiz?